"Nereye kadar gidecek ki!.."

A -
A +

Hep birlikte sofraya oturdular. Cahit Bey besmeleyle uzandı ekmeğe, çorbasından bir kaşık alıp keyifle yuttu: - Eline sağlık hanım, çok güzel olmuş. Bu soğukta sıcacık iyi geldi. Allah olmayanlara da nasip etsin. Oğluna döndü: - Bu nasıl soğuktur böyle anlamadım... Bugün ellerim dondu zannettim. Selim bir yandan çorbasını içerken bir yandan da babasına cevap verdi: - Daha da sürecekmiş diyorlar. Rusya'dan geliyormuş soğuk hava dalgası. Bugün yarın kar bekleniyor... Bence bu kış zorlu geçecek. Cahit Bey yutkundu: - Kömürümüz yetmezse yandık o zaman. Hesaplar allak bullak olur... Adile Hanım suçlu kendisiymiş gibi mahcup, başını salladı: - Yakmadan da olmaz ki bu soğukta... Yaşlı adam gülümsedi: - Tabii ki yakacaksın, sakın öyle bir şey yapayım demeyin. Hani tasarruf edeceğiz diye soğukta falan oturmaya kalkmayın biz yokken. Sonra hastalanırsınız Allah korusun, o daha kötü. Şimdilik var kömürümüz. Merak etmeyin. Ben öyle konuşuyorum işte... Söylediklerinden pişman olmuş gibi bir hâli vardı. Kızına döndü. Serpil hiç konuşmadan yemeğini yiyordu: - Kızım benim, söylediklerimi duy, sakın soğukta oturma olur mu? Omuzlarını silkti Serpil: - Benim için fark etmez. Ben hiçbir şey hissetmiyorum ki soğuğu hissedeyim. Adile Hanım üzüntüyle baktı kızına. İçinin acıdığını hissediyordu. Selim ise kaşlarını çatmıştı. Kızgın bir sesle bağırdı ablasına: - Sen biraz toplasana kendini yahu! Ne bu hâlin böyle? Ölüm mü var ucunda? Tek sen misin nişanlısından, kocasından ayrılan? Cahit Bey oğluna döndü telaşla: - Nasıl konuşuyorsun oğlum, ayıp değil mi? Susun bakayım... - Yok yahu baba! Böyle olmaz bu... Nereye kadar gidecek ki... Sanki hayat sadece bir adamın etrafında dönüyor... Bırak gitsin serseri. Seni istemeyeni sen hiç istemezsin olur biter. Bu ne ya! Kapkaranlık bir surat her gün karşımızda. Serpil ağlamaya başlamıştı. Hızla sofradan kalkıp hıçkırarak odasına koştu ve içeri girip kapıyı sert bir şekilde kapattı. Cahit Bey yutkundu: - Yemek zamanı tatsızlık çıkarmasaydınız ya... Onu da anlamak lazım, kolay değil!.. Serpil yatağının üzerine gömülmüş, gözlerinden akan yaşların, boğazından fırlayan boğuk hıçkırıkların kontrolünü kaybetmiş bir şekilde sarsılıyordu. Neredeyse o vahim hadise başına geldiği günden beri her gün ağlamıştı. Asla hiçbir şeyden mutlu olmuyor, kendisini itilmiş, çaresiz bir zavallı gibi hissediyordu... Müthiş bir aşağılık komp-leksinin içinde boğuluyor, kendisinden nefret ediyor, nişanlısının onu terk etmesinin tek sebebi olarak yine kendisini görüyordu... Onun arzularına cevap verememiş olduğunu düşünüyordu. Onun istediği kadar güzel değildi, onun istediği kadar sosyal değildi, onun istediği kadar becerikli değildi... İşte bu duygular içinde zaman zaman canına kıymayı bile düşünmüş ama cesaret edememişti. Korkunç bir bunalımın içinde sürüklenip gidiyordu... DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.