Neriman genç kız olmuştu artık...

A -
A +

Neriman annesinin ikinci bir defa söylemesine fırsat bırakmadan hemen bahçeye çıkıp süpürgeyi eline aldı. Sabah erkenden uyandırıldığı için hâlâ ayılamamıştı. Erkenden kalkılırdı köy yerlerinde. Şu anda birisi çıkıp hayatta en çok istediği şeyin ne olduğunu sorsa hiç düşünmeden "biraz daha uyumak!" diye cevap verirdi. Ama gerek annesi gerekse babası böyle bir şeye asla müsaade etmiyorlar, hatta kendileri sabah erkenden kalktıkları zaman bir tek kızlarının kendilerinden evvel güne başlamış, çayı demlemiş ve kahvaltı sofrasını hazır etmiş olmasını bekliyorlardı... Henüz on sekiz yaşındaydı Neriman. Koyu siyah saçları omuzlarına iri dalgalarla iniyordu. İlkokulu bitirdikten sonra okutulmamıştı. Oysa genç kızın ideali iyi bir öğretmen olmaktı. Bunda ilkokul öğretmeni Nezihe Hanımın çok büyük etkisi vardı. Onu kendisine örnek olarak almış, öğretmenine olan hayranlığı ve sevgisi düşüncelerinin yönlenip, biçimlenmesine neden olmuştu. Ama düşünmenin hiçbir anlamı yoktu Neriman'ın hayatında. Hiçbir zaman kendi kararlarını kendisi verme, uygulama gibi bir lüksü olmamıştı... İri siyah gözlerinde sürekli bir hüzün vardı. Hafif kemerli, ince burnu biçimli dudaklarıyla bütünleşince yüzüne gizemli bir ifade veriyordu. Son üç yıldır daha da güzelleşmişti. Serpilip boy atmıştı. Köydeki delikanlıların dikkatini çekiyordu artık. Onun da içinde farklı duygular yeşeriyor, çocukluğundan beri birlikte büyüdüğü komşu gençlere karşı o güne kadar hiç duymadığı bir mahcubiyet duyuyordu. Genç kız olmuştu artık Neriman. Ama bunun farkına varacak kadar ne birikimi, ne tecrübesi vardı. Genç kız olmak demek Neriman için farklıydı. Artık derli toplu olması, hareketlerine dikkat etmesi, kılığını kıyafetini kollaması, karşı cinsten uzak durması, sorulmadan lafa karışmaması, fikrini asla hiçbir yerde söylememesi gerekiyordu. Annesinden, babasından sonra sofraya oturacak, evin temizliği, mutfak işleri ondan sorulacaktı... Süpürgenin ucunu hafifçe ıslattı bahçedeki çeşmede. Güzelce taşları süpürdü. Sonra da hafifçe suladı etrafı. Mis gibi bir toprak kokusu yayıldı etrafa. Sabahın ayazı hâlâ insanın iliklerine işliyordu ama alışmıştı... Çanakkale'nin Ezine ilçesine bağlı Nusralan köyünde oturuyorlardı. Kendini bildi bileli yaşadığı köyün dışında gördüğü en büyük yer Ezine'ydi. Çanakkale'ye bile gitmemişti hiç. Oysa çocukluk arkadaşı Sebahat geçen yaz İstanbul'a gitmiş, geri döndüğünde yaşadıklarını ve gördüklerini anlata anlata bitirememişti. İmrenmişti Neriman. Günlerce tekrarlatmıştı Sebahat'a anlattıklarını. Annesinin sesiyle irkildi: - Kız, oyalanıp durma orada... Sarma sarılacak bugün. Baban istedi. Neriman cevap vermedi. O anda sadece uyumaktan başka düşüncesi yoktu. Narin bedeni uykusuzluğa dayanamıyor, gözleri sanki kirpiklerine beton bloklar bağlanmışçasına düşüyordu. Aceleyle bitirdi bahçenin sulanmasını. Hortumu katlayıp yerine taktı. Çıplak ayakları üşümüştü. İçeri girer girmez annesinin sızlanmalarıyla karşılaştı: - Bir işi çabucak yapıp bitiremiyorsun, işin gücün avarelik, kız kısmı dediğin pire gibi olmalı. Yarından sonra gelin olup gideceksin. Böyle ev kadınlığı mı olur? Rezil mi edeceksin beni? Neriman titredi. Ürperdiğini hissetti. Evlenmek... Daha çocukluğunu bile yaşamamıştı. Görüyordu etrafında evliliğin ne olduğunu. Kendince fikirleri vardı ve korkuyordu... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.