Nihal, ayakta zor duruyordu!

A -
A +

Aysel sofrayı hazırlamış, ocağın başında çorbanın kaynamasını bekliyordu. Babası ve annesi oturma odasında konuşuyorlardı. Bir ağabeyi vardı beş yıl öncesine kadar. Davul zurnayla yolcu etmişlerdi askere. Dokuz ay sonra şehit olduğu haberi geldiği zaman dizlerinin bağı çözülmüş, olduğu yere yığılıvermişti Aysel. Büyük yıkım yaşamıştı aile. Annesi o günden sonra az konuşur olmuştu. Babası ise bir anda on beş yaş ihtiyarlamıştı. Karı koca kalan tek evlatlarının, kızlarının üzerine titrer olmuştu. Her ikisi de gözlerinin önünden ayırmak istemiyordu kızlarını. Birkaç talibi çıkmıştı bugüne kadar. Hepsine de birer kulp bulmuştu anne ve baba... Hele babası, asla kızından ayrılmak gibi bir fikri kabul edemiyordu... Yavaşça karıştırdı kenarlarından fokurdamaya başlayan çorbayı. O gün nedense sabahtan beri aklı Nihal'deydi. Onunla çocukluk arkadaşıydılar. Rahmetli annesi ile kendi annesi de çok iyi anlaşırlardı. Çocuklukta yaşanan ne varsa birlikte yaşamışlardı. Öylesine yakındılar. Nihal'in yaşadıkları ürkütüyordu Aysel'i. Hele onun bir bebek beklediğini öğrendikten sonra uyuyamaz olmuştu. Onun bu işin içinden nasıl sıyrılacağını merak ediyor, ona yardımcı olmak istiyor ama hiçbir çare aklına gelmiyordu. Başından beri Faruk'a güvenememişti. Belki iyi bir insandı Faruk ama aralarındaki sosyal fark bir uçurumdu. Bunun canı gibi, öz kardeşi gibi sevdiği Nihal'i asla mutlu edemeyeceğini biliyordu... Tencereyi ocaktan indirdi, tahta kaşığı içine koyup iki ucundan tutarak mutfaktan çıktı. Tam o sırada duydu kapının çalındığını. Hızla oturma odasına girip tencereyi masanın üzerine bıraktı. Kendisine şaşkınlıkla bakan anne ve babasına döndü: - Kapı çalınıyor, anneciğim sen dağıtıver çorbayı, ben kapıya bakayım... Hızla geri döndü. Üç basamak merdiveni inip demir kapıyı açtı. Karşısında solgun, hüzün dolu gözlerle kendisine bakan Nihal'i görünce gayri ihtiyari bir çığlık attı: - Aman Allah'ım, bu ne hal? Ne oldu sana? Nihal bitkin görünüyordu. Başını iki yana salladı: - Bir şey yok, biraz vaktin var mı? - Gel içeri... Annem, babam var. Yemek yiyoruz, gel bir tabak çorba da sen iç. Allah bilir sen yemek de yememişsindir. Baksan şu haline, cenaze gibi olmuşsun... Nihal ayakta zor duruyordu. Kapının pervazına yaslanmıştı: - Boş ver aç değilim. Biraz konuşalım istemiştim... Aysel arkadaşının koluna yapışarak onu içeri çekti: - Tamam konuşuruz, önce gir içeri. Hay Allah, kızım kendini toplasana sen!.. Böyle salıverme, her şeyin bir çaresi vardır elbet... Nihal gözpınarlarındaki yaşların etkisiyle buğulanmış gözlerini kaldırdı: - Faruk beni terk etti Aysel... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.