Nişanlısından ayrılmıştı Serpil

A -
A +

Selim kapıdan içeri girer girmez burnuna gelen mis gibi yemek kokularını duyunca acıktığının farkına vardı. Adile Hanım gülümsedi oğluna: - Gözlerin baygınlaşıverdi bakıyorum, karnın çok aç galiba oğlum? Başını salladı genç adam: - Gerçekten acıkmışım da fark etmemişim anne. O kadar yorucu bir gündü ki bu gün... Yollar çok kalabalık. Özlem'i almaya gittim, çok otobüs bekledik. Hava da inanılmaz derecede soğuk... Dondum... Babam nerede? - Biraz uzanmıştı o. Keyfi yok bugünlerde. Üşüttü galiba... O da yorgun yazık... Selim montunu, ayakkabılarını çıkartıp terliklerini giydi. İki oda bir salondan müteşekkil küçük bir evleri vardı. Odalardan biri Adile Hanımla Cahit Beyindi. Diğerinde ise Serpil yatıyordu. Küçüklüğünden beri kendine ait bir odası olmayan Selim hâlâ salondaki kanepede uyuyordu. Cahit Beyin, ailesinden kalan birkaç kuruş ve emekli olduğu zaman aldığı tazminatı ancak bu kadarına yetmişti. Devlet Demir Yollarından emekli olmuştu. Ama bir tek emekli maaşıyla geçinmenin ve bir çocuk okutmanın mümkün olmayacağını bildiği için hemen iş aramaya başlamış, bir yemek şirketinin muhasebesinde çalışmaya başlamıştı. Emekli maaşıyla kendilerini geçindirmeye uğraşıyor, diğerinden aldığı çok da önemli olmayan parayla da Selim'i okutmaya uğraşıyordu. Selim salona girip televizyonun karşısında oturan ablasına baktı: - Hoş geldin demek yok mu? Umursamaz bir tavırla omuzlarını kaldırdı Serpil: - Hoş geldin... İki yıllık nişanlılık devresinden sonra tam evlenmek üzereyken ayrılmıştı Serpil. Nişanlısı bir başka kızla arkadaşlık kurup, onu tercih etmiş ve yüzüğü atmıştı. Bunun sarsıntısını hâlâ üzerinden atamamıştı genç kız. Hayata karşı güvenini kaybetmiş, agresif olmuştu. Sanki yaşamak istemiyormuş gibi bir tavır içinde her şeyi boş vermeye başlamıştı. Şu anda hem Cahit Beyin hem de Adile Hanımın en büyük üzüntüsüydü kızlarının bu hâli. - Özlem'in selamı var. Cumartesi günü gelecek yardıma... Serpil omuzlarını silkti. İlgilenmediği belliydi. Adile Hanım atıldı: - Ah benim güzel kızım, iyi değil mi? Selim başını salladı sofradaki salatadan bir tutam ağzına atarken: - İyi iyi, biraz yorgun ama olacak o kadar. Bu sırada odaya giren Cahit Bey gülümseyerek yaklaştı oğluna: - Hoş geldin yavrum, uyumuşum her nedense... Selim ellerini ovuşturdu. Kapının yanındaki soba gürül gürül yanıyordu... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.