Murat mektubu katladı ve gözlerini kısarak pencereden dışarıya çevirdi başını. Ağlamamak için zor tutuyordu kendisini. En zor günlerinde yanında olan bu babacan adam uzun süredir pençesinde kıvrandığı bu hastalıktan öleceğini anlamış, ebedi yolculuğuna çıkmadan önce son babalığını da yapmıştı böylece. Dudaklarını ısırdı ve kimsenin duymayacağı bir şekilde mırıldandı: "Nur içinde yat Feyyaz Baba! Sana layık olmak için elimden geleni yapacağım inşallah..." Hayat yeniden devam etmeye başlamıştı birkaç gün sonra. Otel doluydu. Personeliyle arasında samimi ama seviyeli bir ilişki vardı. Yanında çalışan herkesi tanıyordu Murat. Hepsinin problemleriyle bire bir ilgileniyordu. Bunu Feyyaz Beyden öğrenmişti. Yaşlı adam: - Eğer elemanını hoş tutarsan ve onlara yakın davranırsan verim alırsın oğlum. Türk insanının karakterinde vardır bu. Kendisine değer veren insan için gözü kapalı her şeyi yapar. Sen de elemanlarına değer verdiğini göstermelisin. Ama patron olduğunu da asla unutturmamalısın! Çok şey öğrenmişti Feyyaz Beyden. Murat artık aklına bile gelemeyecek bir servetin sahibi olarak hayata devam ediyordu. Geçen on yedi sene zarfında defalarca İstanbul'a gitmiş, her gidişinde de Şükrü Karahan ve ailesini aramıştı. Bir yerlerde kendisinden belki haberli belki habersiz bir evladı vardı. Onun adını bile bilmiyor, kız mı erkek mi olduğundan habersiz dolaşıyordu. Avukat Haşim Beye de ulaşamamıştı. Şükrü Karahan ve ailesi hakkında her şey sır olmuştu. Gerek Feyyaz Bey, gerek kendisi her türlü yolu denemişlerdi onlara ulaşabilmek için, ama bunu başaramamışlardı. Murat hiçbir zaman unutmamıştı bir evladı olduğunu. Onu özlüyordu. İnsanın hiç görmediği, neye benzediğini bilmediği bir insanı özlemesi zaman zaman tuhaf geliyordu. Kendisi babasız ve annesiz büyüdüğü için kendi evladı da aynı şeyleri yaşıyor olabilir diye düşünüyordu. Bu düşüncesini Feyyaz Beyin sağlığında onunla paylaştığı zaman yaşlı adam kaşlarını kaldırmış ve dikkatle yüzüne bakmıştı: "Senin evladın annesinin yanında Murat... İyi bir hayat sürüyor eminim. Bu senin yaşadıklarından farklı. Ne biliyor, ne bilmiyor haberimiz yok. Ama hayatının düzen içinde olduğundan senin yerinde olsam kuşku duymazdım. Biraz sakin ol evladım!.." Murat son zamanlarda artık evladına kavuşma arzusunun hayale dönüştüğüne inanmaya başlamıştı. Zaman zaman da kahrettiği olmuyor değildi. Ama mantığını ön plana aldığı zaman yapacak bir şey olmadığının da bilincindeydi. Artık yalnızdı. Bütün gayretiyle kendisini işine verdi. Kendisine emanet edilen işi en iyi şekilde yürütebilmek için var gücüyle çalışıyordu. Gerçekten Şafak Oteli Kuşadası'nın en lüks, en temiz ve en iyi hizmet veren kuruluşu olmuştu. Gelen bütün konuklar son derece memnun olarak ayrılıyor, otel sezon boyunca tam kapasite olarak çalışıyordu... Murat artık her şeyi bir kenara koyup daha da iyiye ulaşabilmek için çalışmaya başlamıştı. Sabah erkenden kalkıyor, günlük teftişini yapıyor, otelin ihtiyaçlarını bire bir öğreniyor, müşterilerle ilgileniyor, mutfağı denetliyor, bütün gününü otelde geçiriyordu. En ufak bir aksaklığa izin vermiyor, her şeyin dört dörtlük olması için çabalıyordu. Bir hafta sonra elli beş kişilik bir turist rezervasyonu vardı. Her şeyi bir kenara koyarak bununla ilgilenmeye başladı. Gereken hazırlıkların yapılması için bizzat işin başında duruyordu. Çalışmak bir nebze olsun onu düşüncelerinden uzaklaştırdığı için yaşanan ölümün sarsıntısını kolay atlatacaktı... > DEVAMI YARIN