"O da olmasa ne yapardım ben!.."

A -
A +

Elmas güçlükle nefes alıyordu. Hastalık inanılmaz bir süratle yayılıyordu. En son ciğerlerinde tümörler oluştuğu tespit edilmişti. Doktorların Erol'a söyledikleri hiç de iç açıcı şeyler değildi. Gerçeği bütün ayrıntılarıyla bilen Elmas hastaneye kaldırıldığı gün koşup gelen Nazlı ve Erol'a hayattaki tek arzusunun oğlunun mürüvvetini görmek olduğunu yaşlı gözlerle söylemişti. Nazlı da onun ellerini avuçlarının içine alıp söz vermiş, hemen işlemlere başlayıp Erol'la evleneceğini, bu isteğini gerçekleştireceğini söylemişti. Erol annesinin başından ayrılmıyordu. Bütün günü hastanede geçmişti. Geceyi de alt kattaki kantinde sandalyenin üzerinde geçirmişti. Ağlamaktan gözleri şişmiş, çaresizce bekliyordu. Sabah olmuştu. Bir bardak çay aldı kantinden. Küçük bir poğaçayı yemeğe çalışıyordu. Lokmalar ağzında büyüyor, yutamıyordu. Annesinin yanına çıkabilmek için doktorların vizite saatinin bitmesini beklemek zorundaydı. Müjgan Hanım ve eşi İrfan Bey olmasa annesinin tedavisini asla yaptıracak güçleri olamayacaktı. Allah'tan İrfan Bey tanıdıklarını araya sokmuş ve bu özel hastanede sakin, tek kişilik bir odaya yerleştirmişlerdi anacığını. Bütün masrafları da İrfan Beyin çocukluk arkadaşı olan hastane başhekiminin girişimiyle hastane karşılayacaktı. Erol annesinin yokluğunu düşünmek bile istemiyordu. Kendisini bildi bileli yanı başında gördüğü anacığından ebediyen ayrılmak düşüncesi ona dünyadaki en dayanılmaz, en korkunç düşünce gibi geliyor, zaman zaman aklının bir kenarında kendisini gösteren bu düşünceyi beyninden kovalayabilmek için çırpınıyordu. "Allah'tan Nazlı var!" diye düşündü çayını yudumlarken. "O da olmasa ne yapardım ben!.." Hastanenin bahçesine çıktı. Dışarıda insanın yüzünü kesen bir ayaz vardı. Ceketinin yakasını kaldırıp ellerini pantolonunun ceplerine sokarak aşağı yukarı yürümeye başladı. O sırada hastane bahçesine giren siyah arabayı görmemişti. Eğer görseydi bu arabanın zaman zaman Nazlı'yı okula getiren araba olduğunu hemen anlardı. Araba usta bir manevrayla hastane kapısında durdu. İçinden inen şoför arka kapıyı açtı. Ahmet aceleyle indi ve şoföre döndü: - Bir yere park edip bekle. Gideceğimiz zaman ben seni telefonla arar haber veririm. Bu sözlerden sonra hızlı adımlarla döner kapıdan girdi. Müracaattaki genç kıza doğru eğildi: - Başhekim Necati Beyle görüşeceğim. Ahmet Tunçbilek geldi dersiniz lütfen. Kızcağız hemen telefonu kaldırıp isteneni yaptı. Birkaç saniye sonra Ahmet'e dönerek gülümsedi: - Başhekim Necati Bey sizi odasında bekliyor efendim. Dördüncü kat. Ahmet asansöre doğru ilerledi. Karısıyla yaptığı konuşmadan sonra Nazlı'nın arkadaşlarından Erol'un annesinin yattığı hastaneyi öğrenmiş ve bu işe bizzat müdahale etme kararıyla sabah erkenden buraya gelmişti. Hülya ile birlikte yapılacak en doğru hareketin Erol'un annesiyle yüz yüze görüşmek olduğuna karar vermişlerdi. Bu kadının hastalığı tabii ki insan olan herkesi üzen bir şeydi ama öte yanda söz konusu olan biricik evlatlarının istikbaliydi. İcap ederse bu kadıncağız için gereken her türlü yardımı yapmaya hazır olduklarını söyleyecekti. Ama asıl maksadı hiçbir şekilde onay vermediği bu evliliğe engel olmaktı... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.