Haydar'ın öldürülmesinden sonra Elmas yaşadığı sarsıntıları atlatabilmek için çırpınıyordu. Çocuğunun ve kendisinin geleceği hakkında en ufak bir şey düşünemiyor, sadece ölüm olayını öğrendiği gece annesinin kulağına fısıldadığı sözlere güvenerek ailesinin kendisine sahip çıkmasını bekliyordu. İlk beş gün hiç aksatmadan gelmişti Şefika Hanım. Sonradan bu ziyaretler bir anda kesilmişti. Elmas kayınpederi ve kayınvalidesinin yanında, yetim kalan oğlu ile bir sığıntı gibi hissediyordu kendisini. Evin içindeki hüzünlü hava hâlâ devam ediyordu. Hayrettin Bey ilk defa o gün şirkete gidecekti. Erkenden kalktı Elmas. Gelen giden o kadar çok olmuştu ki, genç kadın onlara hizmet etmekten bitkin düşmüştü. Her gelen kendisine acıyarak bakıyor, kendi aralarında gizli bir şeyler konuşup, o odaya girdiği zaman susuyorlardı. Hayrettin Beyin kahvaltısını hazırlayıp çayı demledi. Biraz sonra kalktı kayınpederi. Sakalları uzamış, yüzü çökmüştü. İçinden acıyordu bu insanlara. Her ne olursa olsun kaybettikleri bir evlattı. Hemen çayını doldurdu yaşlı adamın. Birkaç dilim ekmeği tabağına koydu. Köşeye çekilip beklemeye başladı. Hayrettin Bey gürültülü bir şekilde boğazını temizleyerek oturdu sofraya. Çayından büyük bir yudum aldı. - Oğlan nasıl? diye sordu gelinine. - İyidir baba, uyuyor... Kahvaltısını bitirdikten sonra giyinip çıktı. Omuzları çökmüş, sanki on yaş ihtiyarlamış gibiydi. Şirkete erkenden gelmişti. Odasına çıkıp koltuğuna çöktü. İçi yanıyordu. Doğru dürüst bir baba oğul ilişkisi yaşayamamıştı oğluyla. Onu özlediğini hissederek gözleri doldu. Üzerine düşmemişti oğlunun. Onun okuması için ağırlığını koyamamış, iyi bir baba olmayı, evladına her türlü maddi imkanı sağlamakla gerçekleştirmek istemişti. Bu da Haydar'ın sonu olmuştu. Çünkü çevresindeki insanlar, arkadaşları onu alıp yutan uçuruma sürüklemek için adeta yarışan insanlardan ibaretti ve Haydar'ın parasının olması da onların ağzının sulanmasına neden olmuştu. Bu koca şehir yiyip yutmuştu aslan gibi oğlunu. Hayrettin Bey saat ona doğru muhasebeci Memduh Beyi çağırdı. Adam kapıdan içeri girer girmez abartılı bir tavırla atıldı: - Bilseniz nasıl perişan olduk Hayrettin Bey... Çok üzüldük ağladık... Elini kaldırdı Hayrettin. "Sağ ol Memduh!" diye mırıldandı. Sonra saatine baktı: - Tevfik Bey gelmedi mi? Başını iki yana salladı muhasebeci: - Hayır efendim. Üç gündür gelmiyor. Ödemelerimiz var. En yüklü senedimiz de bugün. Opsiyon zamanını da harcadık. Mutlaka ödememiz lazım. Onun yanı sıra daha sekiz senedimiz var yarına kadar. Bu arada alacaklar tahsil edilmiş, Tevfik Bey hepsini toplamış Hayrettin şaşkınlıkla baktı muhasebecisine! Ne olduğunu anlayamamıştı: - Toplamış mı? Tamam o zaman parayı borçlarımıza yönlendirin Memduh Bey... Memduh bey yutkundu: - Ama paranın şirkete girişi yapılmamış efendim. Dün fark ettim ama acınız büyük olduğu için size bildiremedim. Nasıl olsa Tevfik Beyle görüşüyorsunuz... Hayrettin Bey olanı biteni anlamıştı. Korku ve telaşla fırladı yerinden. Telefonu alırken büyük bir stres içindeydi ve elleri titriyordu. > DEVAMI YARIN