O sabah çok erken uyandı

A -
A +

Coş­kun evi­ne gel­di­ği za­man sa­at ge­ce ya­rı­sı­nı geç­miş­ti. He­men ce­ke­ti­ni çı­kart­tı, eli­ni yü­zü­nü yı­ka­dı, pan­to­lo­nu­nu gü­zel­ce kat­la­dı ve pi­ja­ma­la­rı­nı giy­di. Uy­ku­su yok­tu. Otur­ma oda­sı­na gi­dip ka­ne­pe­nin üze­ri­ne uzan­dı. Dü­şün­ce­le­ri­ni sı­ra­ya koy­ma­sı ge­re­ki­yor­du. Ken­di­si­ne ya­pı­lan tek­lif, Ar­zu, bü­tün bun­lar ha­ya­tın­da bü­yük de­ği­şik­lik­ler­di. Bey­ni ve duy­gu­la­rı ön­ce­li­ği Ar­zu'ya ver­miş­ler­di. Göz­le­ri­ni ka­pat­tı. Ha­ya­tın­da hiç­bir kız­dan bu ka­dar hoş­lan­ma­mış­tı. Onu gör­dü­ğü an­da vü­cut kim­ya­sın­da­ki de­ği­şik­lik o ana ka­dar hiç ya­şa­ma­dı­ğı bir şey­di. Ha­fif­çe gü­lüm­se­di ken­di ken­di­ne: "Eğer İs­tan­bul tek­li­fi­ni ka­bul eder­sem Ar­zu'yu gör­me şan­sım ola­cak. Kim bi­lir, bel­ki de ha­ya­tı­mın bun­dan son­ra­ki za­man­la­rı şe­kil­le­ne­cek..." Onun ka­rak­te­ri­ni, hu­yu­nu su­yu­nu bil­mi­yor­du ama o an için önem­li de­ğil­di bun­lar... Za­man için­de na­sıl ol­sa ta­nı­ya­cak­tı ve eğer ters bir şey­ler var­sa bun­la­rı ka­bul­le­ne­bi­le­ce­ği ka­dar za­ma­nı ola­cak­tı. İna­nıl­maz bir ılık­lık var­dı için­de. Bü­tün hüc­re­le­ri gev­şe­miş, müt­hiş bir ra­hat­lık ya­yıl­mış­tı be­de­ni­ne. Bir an ön­ce sa­bah ol­ma­sı­nı is­ti­yor­du. Ar­zu'yu tek­rar gö­re­bil­mek ve bü­tün bir gü­nü onun­la bir­lik­te ge­çir­mek çok he­ye­can­lan­dı­rı­yor­du genç ada­mı... Bir müd­det hiç­bir şey dü­şün­me­den dur­du. Ar­dın­dan ken­di­si­ne ya­pı­lan tek­lif gel­di ak­lı­na. Be­nim di­yen bir in­sa­nın gö­zü ka­pa­lı ka­bul ede­ce­ği bu tek­lif onu ür­kü­tü­yor­du as­lın­da. Bu ka­dar kıy­met­li in­san­la­rın ya­nın­da ya­pa­ca­ğı bir ih­ti­sas mut­la­ka mes­lek ha­ya­tı açı­sın­dan çok şey ka­zan­dı­ra­cak­tı ken­di­si­ne. İs­te­di­ği de bu de­ğil miy­di za­ten? Mes­le­ğin­de iler­le­mek, bu ko­nu­da söz sa­hi­bi bir in­san ol­mak! Hem Akif Ün­lü­er hem de Mit­hat Ak­yay­la mes­lek­le­ri açı­sın­dan dün­ya ça­pın­da ho­ca­lar­dı. On­la­rın ya­nı­na asis­tan ola­bil­mek en zor iş­ler­den bi­riy­di. "An­nem­le ba­bam­la da hat­ta Tan­sel Ab­lay­la da gö­rüş­me­li­yim bu ko­nu­yu..." di­ye dü­şün­dü ken­di ken­di­ne. On­la­rın dü­şün­ce­le­ri de önem­liy­di ken­di­si için. An­ne ve ba­ba­sı­nın bu ko­nu­ya duy­gu­sal ba­ka­ca­ğı­nı bi­li­yor­du. Özel­lik­le Mü­şer­ref Ha­nım onun ken­di­sin­den çok uzak­la­ra git­me­si­ne sı­cak bak­ma­ya­cak­tı ama bi­li­yor­du ki bu işin öne­mi­ni an­la­tır­sa o da ken­di­si­ne hak ve­re­cek­ti... Sa­at ne­re­dey­se ge­ce­nin iki­si ol­mak üze­rey­di. Ya­vaş­ça kalk­tı ye­rin­den, ışı­ğı sön­dür­dü ve ya­tak oda­sı­na geç­ti. Sa­bah çok er­ken uyan­dı. He­nüz sa­at al­tıy­dı. Bir sü­re kalk­ma­dı ya­tak­tan. Ge­ce ya­şa­dık­la­rı­nı bir kez da­ha ir­de­le­di. Ne­den son­ra ha­re­ket­len­di, ön­ce bir duş al­dı, ar­dın­dan tı­ra­şı­nı ol­du. Spor bir kı­ya­fet seç­ti. Si­yah bir ti­şört ve krem ren­gi bir pan­to­lon giy­di. Ha­va son de­re­ce gü­zel­di. Ekim ayı­nın son­la­rı­na ge­lin­miş ol­ma­sı­na rağ­men ha­va sı­cak­lı­ğı hâ­lâ 23-25 de­re­ce­ler­de ge­zi­ni­yor­du... Kah­val­tı ni­ye­ti­ne aya­küs­tü bir şey­ler atış­tır­dı. Ni­ha­yet sa­at do­kuz ol­muş­tu. Ayak­ka­bı­la­rı­nı gi­yip bir kez da­ha bak­tı ay­na­da ken­di­si­ne. Her şey gü­zel­di. Ka­pı­yı çe­kip çık­tı ve oto­büs du­ra­ğı­na yü­rü­dü. Bi­raz son­ra Nar­lı­de­re Hal­ka­pı­nar oto­bü­sü­ne bin­miş­ti bi­le. Ne­re­den bak­san ya­rım sa­at son­ra Ege Pa­las'ın önün­de olur­du... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.