"Oğlum daha ne kadar yaşar" -28-

A -
A +

Doktor Haldun bey, sözlerinin oluşturduğu etkiyi görmek istercesine karşısındaki insanlara baktı. Nevin hanımın dudakları titremeye başlamıştı bile şimdiden. Ferit bey ise dudaklarını ısırıyor, ağlamamak için kendini güç tutuyordu. Haldun bey onların yaşadığı ıstırabı çok iyi tahlil edebildiği için seslenmedi. Birkaç saniyelik suskunluktan sonra devam etti: - Size üzülmeyin, ağlamayın diyemem. Çok zor biliyorum, sizi anlıyorum ama Serdar'ın yanında kendinizi kontrol etmek zorundasınız. Şimdi sonuçları alır almaz hemen tedaviye başlayacağız. Kemoterapi yapılacak büyük ihtimalle. O zaman güçlükler yaşayacak oğlumuz. Kolay bir şey değil. Ona destek olmak, güç vermek zorundasınız. Bu yüzden sizlere çok iş düşüyor. Ferit bey yavaşça parmaklarının ucuyla gözlerinin altında tomurcuklanan iki damla yaşı sildi. Derin bir nefes aldı. Yan gözle karısına baktı, zorlandığı belliydi ama sormak zorunda olduğunu hissediyordu; - Haldun, sana bir şey soracağım. Doktor Haldun yavaşça gülümsedi. Karşılaşacağı soruyu biliyormuş gibi başını salladı: - Sor bakalım Ferit. Bir doktor olarak her sorunuza cevap vermek zorundayım. Çok zor olsa bile... Ferit bey arkadaşına baktı. Nevin hanım nefesini tutmuştu. Odanın içindeki üç kişi de sorunun ne olduğunu biliyor ama soluk almadan verilecek cevabı düşünüyorlardı. Yutkundu Ferit bey: - Haldun, ne kadar? Ne kadar kardeşim? Ne kadar yaşar oğlum? Doktor arkasına yaslandı: - Ferit, ben bunu bilemem. Yüce Allah takdir eder ömrünü insanın. Sana ne üç gün, ne beş gün diyebilirim. Bilinmez. Ama bir doktor olarak standartları söyleyebilirim sadece. Bu hastalık ortaya çıktıktan sonraki ortalama bir ömür söyleyebilirim. Ferit bey ileriye doğru atıldı: - Onu istiyorum zaten. Aşağı yukarı bir şey. Haldun bey gözlüklerini çıkartıp yüzünü ovuşturdu. Dudaklarını ıslattı. Fısıldar gibi konuştu; - Ortalama altı ay, en fazla bir sene... Hafif bir çığlık duyuldu. Nevin hanım elleriyle ağzını kapatmış, ıstırap içinde onlara bakıyordu. *** Esra elindeki çantayı savurarak, yıldırım gibi girmişti hastahane kapısından içeriye. Koşar adımlarla çıktı merdivenleri. Asansöre falan boşvermişti. Üçer üçer çıktı yukarıya. Saçı başı darmadağınıktı. Meral'in telefonundan sonra bir şimşek gibi fırlamıştı. Bir yandan gözyaşlarını tutamıyor, bir yandan üzerine bir şeyler giymek için koşturuyordu. Evden nasıl fırladığını, taksiye nasıl bindiğini hatırlamıyordu bile. Hayatının en uzun yolculuğu gibi gelmişti evle hastahane arasındaki taksi yolculuğu. Şoföre kaç para verdiğini bile bilmiyordu. Bir an önce Serdar'ın yanında olmak, sanki bir yanlışı düzeltecekmiş gibi bir an önce oraya varmak için koşuyordu. Servisin koridorlarından geçerken Profesör Haldun Demir'in odasının kapısında, duvara dayanmış, elleriyle yüzünü kapatmış Ferit beyi gördü. Bir anda çiviyle çakılmış gibi kalakaldı olduğu yerde. Korkarak ilerledi adama doğru. Elini uzattı. Ürkek bir sesle: - Ferit baba... diyebildi. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.