Çakıl taşlarıyla kaplı patika yolda hızlı adımlarla ilerleyen Ömer, güllerin yanında duran bahçıvan Hasan Efendiyi selamladı: - Kolay gelsin Hasan Amca, güller harika görünüyor... Birkaç tanesini bir ara bana ver de nişanlıma götüreyim. Yaşlı bahçıvan başını salladı hızlı hızlı: - Ne demek küçük bey, hepsini toplarım senin için. Ömer gençliğinin verdiği çeviklikle patika yoldan sonra gelen yuvarlak bahçeyi de süratle geçip tam karşıdaki bembeyaz konağın merdivenlerinden koşar adımlarla çıkıp kapıyı çaldı. Burada doğmuştu. Konak babasının dedesinden kalmıştı. Yaklaşık on senede bir tadilat görüyor, inanılmaz muhteşemliğinden hiçbir şey kaybetmesine izin verilmiyordu. Arif Sıtkı Karaman çok zengin bir tekstilciydi. Bursa'da iki, Tekirdağ'da bir fabrikası vardı. Açmış olduğu mağazalar zinciri ise neredeyse bütün Türkiye'ye yayılmıştı. Büyük babasından gelen zenginliğine kendi çabalarının sonuçları da eklenmiş, hatırı sayılır bir servetin sahibi olmuştu. Bir kızı ve bir oğlu vardı. Ömer iki yıl önce tekstil mühendisliğini bitirmiş, askerliğini yapıp geldikten sonra babasının firmasında işe başlamıştı. Kızı Nermin ise liseden sonra okumamış, evlenmeyi tercih etmişti. Yapmış olduğu yanlış seçim bu evliliğin çok uzun sürmesine izin vermemiş, beş sene sonra kocasından ayrılarak baba evine geri dönmüştü. Fakat bu sefer yalnız değildi. Beraberinde üç yaşındaki oğlu Mert'le birlikteydi. Arif Sıtkı Bey kızına kucak açmış onun yaşamış olduğu sıkıntılı deneyimi unutturmak için her şeyini önüne sermişti. Evvelden beri kızını şımartmaktan hoşlanmıştı. Karısı Müberra Hanım ise oğluna düşkündü. Onun için varsa yoksa Ömer'di. Doğduğu zaman gözyaşlarına boğulmuş ve kocasına; - Arif, ne olur babamın adını koyalım oğlumuza! diye rica etmişti. Arif Bey evine, ailesine düşkün ve karısına saygı duyan bir adamdı. Şefkat ve sevgiyle başını sallamıştı: - Tabii ki karıcığım, oğlumuzun adı Ömer olsun. Bir tek kızları Nermin'in yaşadığı kötü deneyimin dışında problemleri olmayan bir aileydi Karaman ailesi. Nermin zenginliğinin en büyük değeri olduğu inancıyla çevresini küçümseyen bir yapıya sahipti. Zaten evliliğinin bozulma sebebi de buydu. Servetinin kocasına hükmetmesi için geçerli bir sebep olduğunu düşünerek eşini gereksiz aşağılamalarla rencide etmişti. Hatasını asla kabul etmeyen bir yapıya sahip olduğu için de yaptığı yanlışı telafi etmek gibi bir tasarrufu olmamıştı ve sonunda kurmuş olduğu yuva büyük bir çatırtıyla çökmüştü. Kocası bu ayrılığın ardından Türkiye'den gitmiş, Avrupa memleketlerinden birine yerleşmişti. O günden beri de arayıp sormuyordu. Çocuğunu bir kere bile aramamıştı, bu da Nermin'i inanılmaz derecede kızdırıyordu. Sinirli ve kıskanç bir karakteri olduğu için dünyanın kendi etrafında dönmesini istiyor, sanki bir tek doğruyu o biliyordu... DEVAMI YARIN