Pelin'in söyledikleriyle toparlandı bir anda: - Ahraz Ana, okullar kapanınca birlikte gideriz İstanbul'a. Düğünümde senin de olmanı istiyorum. Başköşede yerin hazır olacak. Bana iki yıl analık yaptın. Sensiz evlenmem asla... Gülbahar titredi. Yutkundu. Koyu yeşil gözleri kısıldı. Olacak şey değildi istenen. Başını iki yana salladı "olmaz" anlamında. Pelin ısrarcıydı: - Bana şimdi, burada söz vereceksin. Olmaz diye bir şey dinlemiyorum. Bunu benim kadar Murat da istiyor. O da söyleyecek zaten sana ama ben şimdi söz istiyorum. Gülbahar inledi. Kendini sedirin üzerine bıraktı. Korkuyla bakıyordu Pelin'e. Dudakları kıpırdandı. Boğuk bir ses çıktı ağzından: - Ben gelemem! İrkildi Pelin. Onu tanıdığından beri en fazla üç defa duyduğu bu ses tonu onu ürpertiyordu. - Neden ama? - Gelemem evlat! Bu kadar yeter. Bir öksürük nöbetiyle sarsıldı. Pelin üstelemenin anlamsız olduğunu düşünerek fazla uzatmadı. Ertesi gün Murat geliyordu. İzni bayram sonrasına sarktığı için o dört beş günü de hem ev işleriyle uğraşmak, hem de ailesiyle olmak için kullanmıştı. Pelin o gece zor uyudu. Ahraz Ananın inadını köyünü, hayvanlarını bırakmak istemediği gibi değerlendiriyordu. Heyecanlıydı. Planlar yapıyor, hayaller kuruyordu. Dolayısıyla da uyku tutmuyordu. Dışarıda sedirin üzerinde yatan Gülbahar'a gelince, o da dönüp duruyordu yatağında. Oğlunu bir daha göremeyecekti. Terhis olup gittikten sonra onunla karşılaşma şansı yoktu. Bu gerçeği biliyordu yaşlı kadın. Onun en mutlu gününde kendini saklamak zorunda da kalsa yanında olmak, onun mutluluğuna ortak olmak harika bir şey olurdu. Bu öylesine muhteşem bir olaydı ki Gülbahar böyle bir mutluluğu taşıyamamaktan korkuyordu. Murat'ı bu kadar güzel yetiştiren doktora da karısına da haksızlık etmek istemiyordu. Eğer onu tanırlarsa ki mutlaka tanırlardı, tedirgin olurlar, en mutlu günlerinde yüreklerinde ürpertici bir şüphe ile dolaşırlardı. Bunu kimseye yapma hakkı yoktu. Çünkü bütün olaylar kendi tercihiydi, kendi kararıydı. Bu nedenle kimseyi huzursuz etme hakkı yoktu. Hem alışmıştı Gülbahar duygularını içine gömmeye. Bazen engel olamadığı olaylar karşısında çözüldüğü oluyordu ama yine de haddini bilmek zorundaydı. Ertesi sabah rutin koşuşturmayla gitti Pelin okula. Gün sonunda ise heyecandan yerinde duramıyordu. Beklenen konuk akşam saatlerinde geldi. Murat cipten inip âdeta koşarak girdi bahçeye. Pelin pencereden görmüştü nişanlısının geldiğini. Heyecanla atıldı. - Murat! Hoş geldin canım... Onların bu neşeli hallerini sedirin üzerinden gözleri dolu dolu izliyordu Gülbahar... > DEVAMI YARIN