Sermet'in iki çocuğu da yanına alarak ortadan kaybolmasının üzerinden bir hafta geçmişti. Sabri ve karısının da desteğiyle Kadriye semt karakoluna haber vermiş, kendisi de elinden geldiğince aramıştı onları. Harun'u yanına alarak gördüğü bütün kahvelere tek tek girmiş, sormuştu. Ne gören vardı ne bilen. Sır olup kaybolmuşlardı. Zavallı kadın gecelerini durmadan ağlayarak geçiriyordu. Burnunda tütüyordu evlatları. Harun bir haftadır okula gitmiyor, annesinin tüm ısrarlarına rağmen onu yalnız bırakmamak için direniyordu. Sonunda acı gerçeği kabullenip beklemekten başka çarelerinin kalmadığını anlamak zorunda kalmışlardı. Bir haftadır işe de gitmiyordu Kadriye. Sonunda beş kuruş parası kalmadığını görünce derin bir nefes aldı. Oğluyla birlikte akşam yemeklerini yemişler oturuyorlardı. Usulca mırıldandı genç kadın: - Harun, yarın ben işe gideceğim, sen de okuluna gideceksin oğlum. Küçük çocuk dikkatle baktı annesine: - Aramayacak mıyız artık? - Tabii ki aramaya devam edeceğiz ama yaşamamız, onları bulabilmemiz için paramızın olması lazım. Böyle devam edemeyiz. Bak kira zamanı geliyor, beş kuruş paramız yok. Senin de okulunun kalmaması lazım. Sabah olunca evden çıkarız. Seninle gelirim okula, öğretmenlerine anlatırım durumu. Devamsızlığın çok oldu. Sanırım anlayış gösterirler. Ben de oradan işe giderim. Ne haber verdim, ne bir şey yaptım. Ayıp oldu insanlara karşı. Harun ses çıkartmadı. Kardeşleri gittiğinden beri sanki on yaş birden olgunlaşmıştı. Annesinin yanından ayrılmıyor, ona elinden geldiğince destek olmaya çalışıyordu. Biraz daha oturdular. Hiç konuşmuyorlardı. Sonunda Kadriye ayağa kalktı: - Haydi benim güzel oğlum, yatalım artık. Sabah erken kalkacağız... Harun başını salladı. Soğuk yatağa girdikleri zaman sokuldu annesinin yanına. Küçük elleriyle onun saçlarını okşadı: - Üzülme anne. Dilerim her ikisi de iyidir. Elbet bir gün gelecek onları bulacağız. İçini çekti Kadriye. Acısını sindirmiş gibi bir hali vardı. Şefkatle sokuldu oğluna, onu bağrına bastı: - İyi ki sen varsın Harun'um, iyi ki sen varsın. Benim hayattaki tek desteğimsin sen. Harun boğazında düğümlenen hıçkırığı fark ettirmemek için konuşmadı. Neden sonra mırıldandı: - Belki memlekete gitmişlerdir... Kadriye içini çekti: - Yok yavrum, Sabri Ağabey telefon etti. Oralarda da gören olmamış. Ne babanı görmüşler ne de kardeşlerini. Ah Sermet, ne oldu sana? Ne oldu da böyle bir acıyı yaşattın bana? Harun dişlerini sıktı. İçindeki öfkeyi zapt edebilmek için olağanüstü bir gayret sarf ettiği belliydi. Kadriye daha fazla üzmek istemedi oğlunu: - Haydi yavrum, uyumaya çalış. Gün doğmadan neler doğar, Allah büyüktür... Oğlunu alnından öperek gözlerini yumdu. Uyuması mümkün değildi. Beyninin içindeki düşünceler, yüreğindeki özlem, içini daraltan sıkıntı nefes almasını bile zorlaştırıyordu. Biraz sonra sessizce oğlunun nefesini dinlemeye başladı. Harun'un küçük bedeni bunca gönül yorgunluğuna yenik düşmüş, uyumuştu... > DEVAMI YARIN