Coşkun yaklaşık bir saat kadar uyumuştu. Uyandığı zaman yattığı yerden etrafına göz gezdirdi. Kocaman bir gardırop vardı odada. Yan tarafında bir yüklüğün içinde yorganlar duruyordu. Gülümsedi. Seviyordu bu evi. O an üşüdüğünü hissetti. Yavaşça kalkıp gardırobu açtı. Babasının hırkalarından birini alacaktı. Askıdaki giysilere baktı. Hırkaları bulamadı. Üst rafta katlanmış bir şekilde duran kazakları gördü. Elini uzattı birini çekti. Bu sırada kazaklar yere düştü. Bir de siyah fermuarlı çanta düşmüştü kazaklarla beraber. İçlerinden bir tanesini aldı ve yeniden düşenleri yerine koydu. Çantaya meraklı bir şekilde baktı. Fermuarını açtı, içinde lastikle bağlanmış kocaman bir tomar kâğıt vardı. İki tane de hesap cüzdanı gördü. Gülümsedi. Tomarı yeniden yerine koyarken bunların banka dekontu olduğunu gördü. Merak etti. Tomardan bir tanesini çekti. Okumaya başladığı zaman bir anda vücudunun buz gibi olduğunu fark etti. Beyni karıncalanmaya başlamıştı. Banka dekontunda alacaklı hanesinde babası Yahya Ünal'ın adı vardı. Ama gönderen hanesindeki isim Coşkun'un vücut kimyasını bozmuştu. Akif Ünlüer! - Bu da nesi böyle? diye bağırdı aniden. Bütün tomarı çözdü, dekontların hepsi Akif Ünlüer'in gönderdiği paralardı. Tarihlerine baktı on sene öncesinin dekontlarıydı. Tomarı açtıkça daha eskilerini gördü. Hiçbir anlam veremiyordu. Banka hesap cüzdanını açtı. Bankadaki paranın miktarını görünce gözleri fal taşı gibi açıldı. Bu bir servet sayılırdı. Bütün dekontları yaydı yatağın üzerine. En alttan bir tanesi çekip tarihine baktı. 1980 yılını gösteriyordu. Yani doğduğu seneyi... Ellerinin titrediğini fark etti. Hepsini toplayıp çantanın içine doldurdu. Çantayı alıp odadan çıktı. Müşerref Hanım börek açıyordu: - Uyandın mı kuzum? - Babam nerede anne? - Kahveye gitti kuzum, birazdan gelir. Coşkun ayakkabılarını giydi ve hızla evden dışarı çıktı. Koşar adımlarla kahveye geldi. Kapıdan girip baktığı zaman Yahya Efendinin dip masalardan birinde arkadaşlarıyla oturduğunu gördü. Yahya Efendinin yanındaki adamlar onu görünce seslendiler: - Doktor bey, gel, gel! Özledik yahu... Hızla masaya geldi: - Baba konuşmamız lazım, gelebilir misin? Yahya şaşırmıştı. Yerinden kalktı. Oğlunun peşinden dışarı çıktı. Coşkun'un dudakları titriyordu. Çantayı uzattı yaşlı adama: - Bu ne baba? Akif Ünlüer'i nereden tanıyorsun? Ondan niçin bunca senedir para alıyorsun? Yahya gözlerini kapattı, boğuk bir sesle inledi: - Onları nereden buldun?.. > DEVAMI YARIN