Mithat Bey karısına baktı: - Akif'i aramam lazım. Akşam olmadan çıkıp gitti hastaneden. Hemen telefona sarıldı. Defalarca çaldırmasına rağmen açılmıyordu telefon. Neriman Hanım telaşla bağırdı: - Kalk gidelim Mithat... Evine gidelim. Karı koca arabalarına binip on beş dakika sonra Akif'in evine gelmişlerdi. Asansöre boş verip hızla çıktılar merdivenler. Kapıyı yumrukladı Mithat Bey: - Akif, aç şu kapıyı, hayat memat meselesi bu! Belki beş dakika kapının önünde beklediler. Mithat Bey dur durak bilmeden yumrukluyordu kapıyı. Neriman Hanım sabırsızca inledi: - Açmayacak herhalde... Aşağıdaki güvenlik memurundan Akif'in evde olduğunu öğrenmişlerdi. Mithat Bey çaresizce baktı karısına: - Kırdıralım kapıyı! Bu sırada bir gıcırtı duyuldu ve Akif'in başı göründü: - Ne istiyorsun Mithat! Beni neden rahat bırakmıyorsun? Ben senin gözünde de bir suçluyum! Mithat Bey hızla itti kapıyı ve içeri daldı: - Bırak bu çocuklukları Akif, koskoca adamsın sen, bir bilim insanısın, bu ne zayıflık. Oğlunun sana ihtiyacı var, her şeye yeniden başlamak için bulunmaz bir fırsat bu. Akif'in yüz hatları gerildi: - Ne oldu? - Yahya Bey, oğlunun babası. Ona yıllardır babalık eden adam. Ölüyor. Coşkun çok kötü. Bir beyin kanaması geçirmiş. İstanbul'a getiriyorlar. Ameliyat edilmesi lazım. Biliyorsun bu konu senin ihtisas alanın. Helikopterle geliyor hasta. Birkaç saate kadar burada olacaklar. Giyin haydi, elini yüzünü yıka, hastaneye gideceğiz. Akif sendeledi: - Ben... Ben yapamam... Başarılı olamazsam bunun sonuçlarını düşünebiliyor musun? Mithat Bey âdeta kükredi: - Karşımda dünya çapında bir doktor değil bir ilkokul çocuğu konuşuyor sanki. Kaybedecek vaktimiz yok diyorum sana... Yürü! Akif yardım ister gibi Neriman'a baktı. Onun da yüz ifadesinden kocasını desteklediğini hemen anlamıştı. Yutkundu: - Bana yardım et o zaman... Allah'ım sen de bana yardım et... Yıldırım gibi çıktılar evden. Yol boyunca hiç konuşmadı Akif Ünlüer... DEVAMI YARIN