Kamil Şanlıdağ şoförünün arabanın kapısını açmasını beklerken düşünceliydi. Gece hiç uyumamıştı. Çok sevdiği ve saygı duyduğu biricik eşini kaybetmek fazla sarsmıştı bu zengin iş adamını. Hâlâ toparlanamamıştı. Bunca yıldır alıştığı düzenin bir anda gelen ölümle allak bullak olmasını kabul edemiyor, yeni düzene bir türlü ayak uyduramıyordu. Agresifleşmişti iyice. Hayatındaki her şeyde bir hata bulmaya başlamıştı. Yanında çalışan elemanların hepsine kök söktürüyordu. Zaten yapı olarak sert ve disiplinli bir adamdı. Kamil Şanlıdağ'a hayat felsefen nedir diye sorsanız hiç tereddütsüz alacağınız tek cevap olabilirdi: Disiplin! Hayatının bütün evrelerinde çevresindeki herkeste görmek istediği tek şeydi disiplin. Karısında, çocuklarında, müşterilerinde, çalışanlarında, hatta alışveriş ettiği esnafta bile... Şoförün açtığı kapıdan çıktı: - Akşam beşte hazır ol! - Başüstüne efendim. Ağır adımlarla ofisine doğru yürüdü. Büyük bir müteahhitlik şirketinin sahibiydi. Şirketinde dört inşaat mühendisi, üç mimar çalışıyordu. Onların dışında yirmi kişilik bir ekip görev yapıyordu. Bunlar muhasebe, sekreterlik, büro işleri ve diğer görevlilerdi. Büyük ihaleler alıyordu. Camiasında son derece dürüst bir yüklenici olarak tanınıyordu. Kamil Şanlıdağ'a verilen iş mutlaka gününde teslim edilirdi. Ofisinin bulunduğu üç katlı bina kendisine aitti. En alt katta bürokratik işlemlerin ve muhasebenin bulunduğu kısım vardı. Orta katta ise Kamil Beyin odası, diğer yöneticilerin ofisleri ve toplantı salonları bulunuyordu. En üst katta ise mimar ve mühendislerin ofisleri vardı. Çizim odaları, proje geliştirme kısımları bu kata toplanmıştı. Bina çevre düzenlemesi itina ile yapılmış bakımlı bir bahçenin içindeydi. Bahçenin sol tarafındaki tek katlı yapı şirketin yemekhanesiydi. Bu şirketi kuralı on beş sene olmuştu. Daha önce daha küçük, iki odalı bir büroda yapıyordu işlerini. Zaman içinde büyümüş, zenginleşmiş, tanınmıştı. Kamil Bey Teknik Üniversite mezunu bir mimardı. Ofisinden içeri girer girmez özel sekreteri ayağa fırladı: - Hoş geldiniz efendim, günaydın! - Günaydın Piraye Hanım, arayan soran var mı? - Dört telefon geldi efendim. Bir tanesi Azerbaycan'dan. Oradaki otel inşaatımızla ilgili. Bir tanesi Bakanlıktan. Beklediğiniz evraklar tamamlanmış. Mehmet Bey aradı. Her şeyin yolunda olduğunu belirtti. Pürüzler aşılmış. Diğeri malzemeciden. Sizinle özel görüşmek istiyormuş. - Para isteyecektir. Bir daha ararsa konunun ne olduğunu öğren. Benimle muhatap etme. Bu şirketin bir müdürü var. Onu arasın. - Başüstüne efendim. Son telefon oğlunuzdan. Sizinle görüşmek istiyormuş. Tekrar arayacakmış. Başını salladı Kamil Bey: - Tamam, oğlumu arayıp bana bağla. Bir de koyu bir kahve istiyorum. Sade. - Hemen efendim. - Sonra mühendislere haber ver. Kim varsa. Beni görsünler. - Hemen efendim. Odasına girdi. Masasına geçip oturdu. Yeni bir güne daha başlamıştı. Masanın üzerindeki günlük gazetelere uzaktan göz attı. Dışarıdan gelen güneş ışığı masanın üzerini parlatıyordu... > DEVAMI YARIN