İzmir'in incisi Karşıyaka'nın Yalı Caddesinde, deniz kenarındaki çay bahçelerinden birinde oturan gençlerden oluşmuş neşeli bir grup kahkahalar atarak eğleniyorlardı. Kızlı erkekli gruptan yükselen neşe dolu gürültü denizden esen rüzgâra karışarak geniş bir çevreye yayılıyordu. Gençlerden esmer, tek kulağında küpe olan saçları omuzlarına yaklaşmış, yeşil gözlü genç yanında oturan iri yeşil gözlü gence döndü: - Oğuz, bak abi! Şimdi sen üniversite talebesi oldun. Baban da zaten üniversitede... Şimdi bana sana kıyak geçmeyeceğini nasıl söylersin? Oğuz "git işine!" der gibi bir hareket yaptı ve yanındaki zarif genç kıza döndü: - Bu adam hakikaten normal değil yahu! Uzun saçlı genç üsteledi, ayağa fırlamıştı: - Söyleyemezsin, işte, bu kompradorluktur abi! Adamın babası üniversitede hoca yahu! Eeee, adam da üniversiteye girdi. Şimdi yürek dayanmaz bir kere. Baban kahrolur oğluma iyilik yapamadım diye... Kahkahalar yeniden yükseldi. Oğuz da gülüyordu arkadaşının söylediklerine. Sonunda dayanamadı: - Haklısın be abi! Ben artık okula falan gitmem, yan gelir yatarım, nasıl olsa babam orada, bir şekilde halleder her şeyi... Uzun saçlı genç dudaklarını öne doğru uzattı: - Yok yahu, o kadar da değil... Hani bu kadar da olmaz! Kahkahalar yeniden patladı... Oğuz sonunda dayanamayıp ayağa kalktı: - Ben gidiyorum millet, bu adamın gevezeliklerine dayanamayacağım. Yanındaki genç kız da kalkmıştı: - Ben de gidiyorum Oğuz, birlikte kalkalım. Gruptan itiraz sesleri yükseldi ama delikanlı aldırmadı. Herkesle vedalaştı Oğuz. Arkadaşıyla birlikte Bostanlı'ya doğru yürümeye başladılar. Genç kızın adı Ceren'di. Oldukça zarif, orta boylu, ince yapılı bir kızdı. Kumral ve iri kahverengi gözleri vardı. Minicik burnu yüzüne çocuksu bir ifade veriyor, oldukça sevimli gözüküyordu. Oğuz yan gözle baktı genç kıza: - Hava ne kadar sıcak değil mi? Bu akşam anneannemler gelecekti. Geç kaldım... Genç kız başını salladı. Yüz metre daha ilerledikten sonra genç kız gülümsedi: - Eh ben geldim evime, haydi sana güle güle... Oğuz arkadaşıyla vedalaştıktan sonra hızlı adımlarla yürüdü. Yol kenarına geçip mavi şehir dolmuşuna bindi. Beş dakika geçmeden evine gelmişti. İzmir'in en kalburüstü yerleşim merkezlerinden olan Venedik Evlerinde oturuyorlardı. Bu müstakil site, deniz kenarında ve yemyeşil bahçelerin içinde ikişer katlı dubleks evlerden oluşuyordu. Kapıyı anahtarıyla açtı. Anne ve babası ön tarafta bahçede barbekünün başındaydılar. Salonda ise anneannesi ve dedesi oturuyorlardı: - Güzeller hoş geldiniz. Şükrü Bey heyecanla elindeki gazetesini bıraktı: - Vay, yakışıklı torunum gelmiş, nerdesin be aslanım? Oğuz gülerek koşup sarıldı dedesine. Delikanlıya dikkatle bakılınca Murat'a ne kadar benzediği görülüyordu... > DEVAMI YARIN