Sermet uyandıktan sonra ağzının acılığı ve gece içtiği içkinin ekşi tadı dolayısıyla yüzünü buruşturarak bakındı etrafına. Evde yalnız olduğunu anlayınca anlaşılmaz bir şeyler mırıldandı. Yavaşça kalktı yerinden. Beli tutulmuştu. Masanın üzerindeki tepside hazırlanmış kahvaltıyı gördü. Birkaç lokma atıştırdı ayaküstü. Sonra elini yüzünü yıkadı. Solgun görünüyordu. Gözleri çukura kaçmış gibiydi. Bayağı zayıflamıştı İstanbul'a geleli beri. Sararmış dişlerine baktı. Sakalları uzamıştı. Eliyle yüzünü sıvazladı. Yatak odasına geçip yüklüğün arkasındaki bohçanın içinden bir kazak buldu. Bütün gün sokakta dolaşırken üşüyordu. İşi öğrenmişti. Artık kendisini tanıyorlardı. Genellikle okulların önünde yuvalanıyorlardı. Okullara yakın olan kafeteryalarda, çay bahçelerinde, otobüs duraklarında bekliyorlardı. Okulların içinde kendileri için çalışan adamları vardı. Bu korkunç illete kendini kaptırmış olan genç insanlar, uyuşturucu bulabilmek için yeni kurbanlarla Sermet gibiler arasında aracılık yapıyor, getirdikleri, kazandırdıkları müşteriye göre bedava uyuşturucu alabiliyorlardı. Sermet de kendini iyice kaptırmıştı haplara. Artık günde üç tane içiyor, içemediği zaman çıldıracak gibi oluyordu... Kazağını giydikten sonra mutfaktan bir bardak su alıp cebinden bir hap çıkarttı. Bir dikişte içti. Keyifli bir nefes aldı elinin tersiyle ağzını kurulamadan önce. Ceketini giyip çıktı dışarıya. Gerçekten Turgut her şeyi doğru söylemişti. İyi para kazanmaya başlamıştı. Kazandığını aynı gün içkiye yatırıyor, ayrıca satacağı mallardan kendisi içince onların parasını da ödüyordu. Bu insanları oyalayamayacağını, bir terslik yapamayacağını anlamıştı. Adamı gözünün yaşına bakmadan hallederlerdi. Dışarı çıkar çıkmaz bir sigara yaktı. Kocaman adımlarıyla yürümeye başladı. Çarşı içine geldiği zaman ardından birinin seslendiğini duyarak çevirdi başını. Sabri'ydi bağıran: - Sermet, Sermet! Memnuniyetsiz bir tavırla dönüp yürüdü adama doğru: - Merhaba Sabri Ağabey, ben de sana uğrayacaktım... Sabri yukarıdan aşağıya süzdü adamı: - Bırak bu yalanları Sermet... - Haksızlık etme Ağabey, inan ki uğrayacaktım. Nasılsın? Sabri omuzlarını kaldırdı: - İyiyiz, yuvarlanıp gidiyoruz. Dün kahvede karşılaşınca bir şeyler konuşmuştuk. Hazırladın mı? Bir gün önce kahvede karşılaşmışlardı. İşte Kadriye'nin o korkunç dayağı yemesine sebep olan konuşma da orada olmuştu. Havadan sudan bahsederken söylemişti Sabri. Kötü bir maksadı yoktu Sadece sevindiği için paylaşmak istemişti Sermet'le. Yıldız anlatmıştı Kadriye'nin işini. O da hiçbir art niyeti olmadan Sermet'in sevincine ortak olmak istemişti. Ama asıl konuştuğu şey başkaydı Sabri'nin. Sermet'in borcu hakkında bir şeyler söylemişti. Artık karısı da para kazandığına göre borcuna mukabil birkaç kuruş vermesini istemişti. Esnaf adam veresiyeyle iş yaptığı zaman ortada kalıyordu. Sermet her zamanki gibi "merak etme sen ağam, ben hazırlar getiririm sana" diyerek savmıştı başından Sabri'yi. Şimdi yeniden üstelenmesi hoşuna gitmemişti: - İnsaf et be Sabri Ağabey, daha dün bir bugün iki. Az müsaade et. Bir sen yoksun ki... Sabri gözlerini kısarak baktı adamın yüzüne. İçinden bir ses bu konuda başının ağrıyacağını söylüyordu... > DEVAMI YARIN