Tansel onun tavırlarına aldırmadan devam etti: - Harika bir çocuk oldu. Yahya Efendi ve Müşerref Hanım da çok iyi bakıyorlar. Biliyor musun, şimdi fark ettim, giderek sana benziyor Akif. Ama gözlerinin rengini ve saçlarının rengini annesinden almış. Akif heyecanla kaldırdı başını: - Annesine mi benziyor? - Yok, rengini ondan almış, hatları tamamen sen. Tansel bir lokma daha aldı yemeğinden ve dirseklerini masaya koyarak öne doğru eğildi: - Onu hiç merak etmiyor musun Akif? Genç adam kaşlarını çattı. Sanki hiç ilgilenmiyormuş gibi bir yudum su içti ve bir lokma yemek aldı ağzına. Ellerini birbirine kenetleyerek yavaş yavaş çiğnedi. Gözlerini Tansel'den kaçırıyordu sürekli. Sonunda lokmasını yuttuktan sonra genç kadının yüzüne baktı: - Hayır Tansel, hiç merak etmiyorum. Görmek de istemiyorum. Düşüncelerimde bir değişiklik yok. Ben hayatımın en kıymetli varlığını, en sevdiğim insanı onun yüzünden kaybettim. Bunu beynimden silip atabilmem mümkün değil! Tansel dehşet içindeydi. Çatalını sert bir tavırla masaya bıraktı: - Sana inanamıyorum Akif. Sen ki kıymetli bir bilim adamısın. Bilim adamı dediğin rasyonel düşünür. Mantığıyla hareket eder. Şu sağlıksız düşüncelerinin yanlışlığının benim kadar sen de farkındasın eminim. Ama bu inat neden? Akif arkasına yaslandı. Umarsız ve sakin görünüyordu: - Ne yani, ne yapmamı istiyorsunuz? Her şeyi bir kenara bırakıp dönüp yanıma mı alayım onu? Bu imkânsız. Beni hiç bilmeyecek, hiç tanımayacak. İstemiyorum. Onu hayatımda istemiyorum ben. Tercih hakkı benim zannedersem. Tansel düşünceli bir şekilde cevap verdi: - Haklısın, kimse kimseyi yönlendiremez, ama seni anlamıyorum. Akif yemeğini bitirmişti. Gülümsedi: - Ben üzerime düşen görevi yapıyorum. Maddi desteğimi eksik etmiyorum. Ama daha fazlasını yapamayacağım. İçimden gelmiyor. Bence bu konuyu uzatmamak en iyisi. Seni gördüğüme sevindim. Şimdi kalkmam lazım. Öğleden sonra bir ameliyatım var. Ona hazırlanmam lazım. Hoşça kal... Tansel'in hiçbir şey söylemesine fırsat bırakmadan tepsisini alarak kalktı masadan ve arkasına bakmadan uzaklaştı. Tansel olduğu yerde kalakalmıştı. Dudaklarını ısırdı, bir türlü kabul edemiyordu o küçük çocuğa yapılan bu haksızlığı. Kendi kendine mırıldandı: "Bir gün sen de hatanı anlayacaksın ama çok geç olacak Akif!.." DEVAMI YARIN