Harun koltuklardan birine oturdu. Düşünceliydi: - Evet, ona sahip çıkmamız lazım. Ama işlediği bir suç var. Ne olursa olsun bunun cezasını çekmek zorunda. Araştırmalarımız bizi büyük bir şebekeye götürüyor. O zaman çete oluşturmak suçundan da yargılanacak ki bu da ağır bir ceza gerektiriyor. - Ama itirafları var. Bunlar hafifletici olabilir ağabey... - Nereden bakarsan bak yine de uzun bir süre hapis yatacak Azize. Bir tek korkum bunu annemin kaldıramaması. Düşün, kendim için korkarken bir de sen varsın şimdi. Bizi suçlamasından korkarım. O ne de olsa bir anne... Alper de onun minik oğlu, en küçük çocuğu... Onu yıllardan sonra bulmuşken bizlerin vasıtasıyla hapishaneye konulması onda nasıl bir etki oluşturacak. Hele sen! Sen bir savcısın ve kendi kardeşin için bir iddianame hazırlayacaksın. Onun mahkum olmasını isteyeceksin!.. Azize başını kaldırdı: - Ağabey ben bu mesleği seçerken kanunun bana gösterdiği yolda yürüyeceğime yemin ettim. Kim olursa olsun yasalar karşısında benim için eşit olmak zorunda. Yüreğim kan ağlayacak belki ama ettiğim yeminin gereği neyse onu yapacağım. Annemi çok az hatırlıyorum. Yüzünün şekli bile yok gözlerimin önünde. Onun nasıl bir insan olduğunu bilmiyorum. Ama eminim ki beni anlayacaktır. Harun gülümsedi: - Tamam canım, o zaman gereken neyse o yapılacak. Azize usulca fısıldadı: - Alper'e söyleyecek miyiz? Omuzlarını kaldırdı Harun: - Bilsem kara gözlüm... Hiçbir şey bilemiyorum şu anda inan ki... Ayağa kalkmıştı: - Seninle birlikte seni büyüten aileye gelmek istiyorum. Onlara teşekkür borcum var. Tanışmak istiyorum. Azize gülümsedi: - Onlar öyle mükemmel insanlar ki... Görünce çok seveceksin... Kapıdan çıkarlarken Harun mırıldandı: - Babamın yaptığı tek hayırlı iş seni bu aileye vermek olmuş sanıyorum. Azize'nin arabasına bindiler. Genç kız durmadan konuşuyordu. Anlatılacak, paylaşılacak koca bir hayat hikayesi vardı. Hepsini sanki o anda anlatıp bitirmek istiyor gibi konudan konuya atlıyordu. Faruk Ünal'ın evine geldikleri zaman hava kararmak üzereydi. Kapıyı çaldılar. Birkaç saniye sonra içeriden ayak sesleri duyuldu. Faruk Bey açmıştı kapıyı: - Hoş geldin kızım. Gözleri Azize'nin arkasında duran uzun boylu yakışıklı delikanlıya ilişti. Hafifçe gülümsedi: - Buyurun efendim. Misafirimiz var demek ki!.. Azize gülümsedi, dönüp Harun'un koluna girdi ve babasına baktı: - Bu yakışıklı beyefendi benim ağabeyim Harun Kaya, baba!. Onu buldum... > DEVAMI YARIN