Öğle yemeğinden sonra açık havada biraz uzandılar. Handan kızlarla birlikte çiçek toplamaya gitmişti. Selma gözlerini kapatmış, mis gibi havayı ciğerlerine doldurarak uyuyordu. Turgay ve Faruk ise piknik masasının başında oturmuşlar sohbet ediyorlardı. Faruk yutkundu: - Handan Hanım çok asil bir hanım. Turgay başını salladı: - Çok hanımefendi bir bayandır Handan. Son derece mütevazı; ama bir o kadar da onurludur. Olgundur. Biliyor musun ben Handan'ın tavırlarını biraz rahmetli İnci'ye benzetiyorum. Faruk başını kaldırıp arkadaşının yüzüne baktı: - Haklısın, bunu ben de fark ettim. Durdu, dudaklarını ıslattı diliyle. Bir şeyler söylemek istediği belliydi. Turgay onun gözlerinin içine baktı: - Konuş, dilinin altında bir şey var senin! Tedirgin bir şekilde başını salladı Faruk: - Yok önemli bir şey değil de... Şey için konuşacaktım... Kızlar için. Biliyorsun ben onların dertlerine fazla derman olamıyorum. Onlarla anneleri gibi yakınlık kuramıyorum. Düşünüyorum da... Turgay akıllı bir adamdı, arkadaşının ne demek istediğini anlamıştı: - Onların bir anneye ihtiyaçları var değil mi? Hah, şu gerçeği anlayabildiysen demek ki sen çok aşama kaydetmişsin demektir. Faruk arkadaşının bu olumlu yaklaşımından cesaretlenmişti: - Biliyor musun, son anlarında İnci benden söz almıştı bu konuda. Ben öldükten sonra mutlaka evleneceksin diye ısrarla söz verdirtmişti bana. Turgay geriye doğru itti vücudunu: - Doğrusu da bu Faruk. Sen daha genç bir adamsın. Ergenlik çağına girmek üzere olan ve girmiş iki kız çocuğun var. Bu konuyu ciddi bir şekilde düşünsen iyi olur derim. Faruk sevinmişti Turgay'ın böyle düşünmesine. - Ama doğru insanı bulmak lazım işte. Gelişigüzel, duygulara kapılarak bir evlilik yapamam artık. Çocuklarımı düşünmek zorundayım. Turgay gözlerini kıstı: - Ne yani şimdi sen Handan'ı mı düşünüyorsun? Faruk dudaklarını ısırdı. Arkadaşının gözlerinin içine baktı: - Sen ne dersin? Omuzlarını kaldırdı Turgay. Gülümsüyordu. Gözlerinin içi parlamıştı bir anda... DEVAMI YARIN