"Onu benden iyi kimse tanıyamaz"

A -
A +

Naşide Hanım heyecanla oldukça pahalı olduğu belli olan kırmızı kadife kaplı koltuk takımının bulunduğu yere gelip kocasının karşısında ayakta durdu: - Yani şimdi Betül eve dönecek mi diyorsun? Şükrü Bey kendinden emin bir şekilde başını saldı gülerek: - Şunu kesin olarak söylüyorum ki, çok geçmeden kapıda göreceksin kızını. Onu benden iyi kimse tanıyamaz. Aşkmış, sevgiymiş bunların hiçbirisi benim kızımın alışkanlıklarından vazgeçmesi için sebep değil. Betül rahat, şımarık ve her istediğini gerçekleştirebildiği rahat ve lüks bir hayata alışıktır. Bu zenginlik onun hayatının bir parçası. Hayat felsefesi... Bu nedenle o yokluk içinde en fazla bir ay daha dayanır. Belki o kadar sürmez bile. Son kozumu oynamadım daha. Arabasını da elinden aldığım zaman bu iş bitecek. Bu zaman zarfında birazcık sıkıntı çekecek tabii ama o kadarı da hayat dersi diye düşünelim. Kadın elindeki mendille gözlerini sildi: - İnşallah Şükrü, inşallah... Gece gündüz dua ediyorum... Şükrü Bey gözlerini kısarak başını pencereye doğru çevirdi. İstanbul Boğazı bütün ihtişamıyla karşısındaydı. - Bitecek Naşide, göreceksin bitecek. Bir çocukluk yaptı... Bunun imkânsızlığını kendisi de anlayacak. Bizim dayatmamızla değil, yaşayarak öğrenecek. Naşide Hanım içini çekti: - Ev sahibi zorluk çıkartmadı demek! - Hiç, adam zaten her şeyi para olan bir tip. Teklifimi duyunca gözleri yuvalarından oynadı. Bitirmiştir işi... Karahan'ın kızını kendi rızası olmadan almak neymiş görsün o Murat Efendi... O kadar kolay değil. Yağlı balık... Sen yetimhanelerde büyü, hırsızın uğursuzun oğlu ol, baldırı çıplak yaşa, ondan sonra git memleketin en zenginlerinden birinin kızını kap, yok öyle yağma... Naşide Hanım da kaldırdı kafasını. Kocasını onayladı sözleriyle: - Haklısın Şükrü, haddine mi düşmüş! Böyle tepetaklak gelirsin işte... O adam kızımız için falan değil, bizim malımız mülkümüz için yaptı bu işi... Şükrü Bey kükredi âdeta: - Ne sandın ya? Tabii ki... Kim istemez? Zerre kadar acırsam namerdim. Bize, bana, sana çektirdiği şu ıstıraba bak! Bunun öcünü almaz mıyım ben? Ben Şükrü Karahan'ım. Naşide Hanım yeniden mendiliyle sildi gözlerini: - Allah vere de kızımız çok sıkıntı çekmese bari, şu zamanda... - Merak etme diye cevapladı Şükrü Bey. - O da dersini alır, biraz hayatı öğrenmiş olur. Geldikten sonra ikinizi şöyle uzun bir tatile yollarım. Avrupa'ya falan gidersiniz. O zaman atlatır. Zaten bak buraya yazıyorum, kendi isteğiyle, pişmanlığıyla gelecek geriye. Üzme kendini. Geçecek bunlar. Karı koca biraz daha ferahlamış bir şekilde sessizliğe gömüldüler. Her ikisinin de beyninde bundan sonra olabilecek gelişmeler vardı. Naşide Hanım biraz tedirgin, Şükrü Bey ise kendinden emin görünüyordu. > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.