Safiye geniş avlunun kenarına geldi ve siyah, omuzlarına kadar dökülen saçlarını geriye atarak dışardan gelen seslere kulak kabarttı. Elindeki süpürgeyi hafifçe sallayarak dudaklarına yerleşen ürkek tebessümle kapıya doğru yürüdü. Daha onüç yaşındaydı. Ama yaşına göre biraz gelişmiş olan vücudu, iri, siyah gözleri ile tam bir esmer güzeliydi. Kemikli yüzü, biçimli dudakları ile yaşıtlarının arasından hemen fark ediliyor, bakanların ilgisini çekiyordu. Kapının mandalını korkak hareketlerle açtı. Komşu çocukları çığlıklar atarak oynuyorlardı sokakta. İçi gitti onları görünce. Bir saatçik olsun onlarla birlikte oynayabilmek için neler vermezdi ki.. Ama anne ve babasının tarla dönüşü geçirdikleri traktör kazası sonucunda hayatlarını kaybetmeleriyle birlikte Safiye'nin de bu arzularının gerçekleşmesi imkansız bir hale gelmişti. Ağabeyinin yanında kalıyordu artık. Ağabeyi Hasan anne ve babalarını kaybettikleri zaman askerden yeni gelmiş, gelir gelmez de köyün ileri gelenlerinden Muhsin efendinin kızıyla evlenmişti. Yengesi Şükriye henüz onyedi yaşındaydı. Safiye'nin yanlarında kalmasına itiraz etmiş, günlerce surat asmıştı kocasına. Ama daha on üç yaşındaki bir yavruyu sokağa atacak halleri yoktu. Hasan çaresizlik içinde kalmış, ama kayınpederinin, kızını ikna etmesiyle derin bir nefes almıştı. Fakat kardeşinin gelmesiyle de evin içinde pek huzurunun kalmadığı bir gerçekti. Bu yüzden olsa gerek evin içindeki tatsızlığın tek sebebi olarak gördükleri Safiye'ye karşı hem ağabeyi hem de yengesi oldukça katı davranıyorlar, onun arkadaşlarıyla oynamasına, çocukluğunu yaşamasına izin vermiyorlardı... Hasan akşamları eve geldiği zaman görümcesine karşı hiçbir sevgi duymayan karısı tarafından sebepli sebepsiz bir sürü şikayetle karşılanıyor, bunun sonucunda da hırsını zavallı Safiye'den çıkartıyordu. Küçük kız korkunç bir baskı içinde, renksiz ve hayallerinden çok uzakta bir hayatın içinde, sevilmediğini bildiği bir evde, ileride olacaklardan habersiz, ne beklediğini bilmeden yaşayıp gidiyordu. Geceleri yatağına girdiği zaman sessizce hıçkırıklara boğuluyor, canından çok sevdiği anneciğine, babacığına ağlıyordu. Öyle güzel günler yaşamıştı ki anne ve babasıyla... Babası onu "benim güzel kızım" diye severdi. Bir dediğini iki etmezdi. Ayrı bir düşkünlüğü vardı kızına karşı. Hasan zaman zaman anne ve babasının kendisini kardeşinden daha az sevdiklerini düşünmüş, kimseye belli etmediği kıskançlıklar yaşamıştı. Ona her zaman ailesi tarafından kızkardeşinin narin yapısından, korunmaya olan ihtiyacından bahsedilmiş, ağabey olarak sorumlulukları anlatılmıştı. Safiye'nin yaptığı yanlışlıklardan dolayı hep o suçlanmış, ilgisizliğinden yakınılmıştı. Bütün bunlar delikanlıda ister istemez çelişkiler oluşturmuş, kardeşinin daha çok sevildiği düşüncesini iyice pekiştirmişti. Şimdi takındığı sert tutumun nedenlerinden biri de eskiden kalma bu kıskançlık duyguları olsa gerekti... > DEVAMI YARIN