Ahmet Fazıl Beyin sesi titriyordu. Heyecanlı olduğu belliydi. Sanki uzun süredir konuşuyormuş gibi kuruyan dudaklarını bir yudum çay alarak ıslattı ve devam etti: "Oğlumuz Fransa'daki tahsilini bitirmiş yurda, evine dönüyordu..." ....... Havaalanındaki kalabalık Fransa'dan gelen uçağın iniş anonsu yapılınca hareketlendi. Herkes çıkış kapısına doğru yönelmişti. Ahmet Fazıl Bey ve karısı Safiye Hanım da dudaklarında mutlu bir gülümseme ile yolcuların çıkış yaptığı kapıya bakıyorlardı. Nihayet özlemle bekledikleri oğulları Nazım göründü. Ahmet Fazıl Bey heyecanla bağırdı: - Nazım! Nazım, buradayız oğlum... Birkaç saniye sonra üç vücut birbirine sarılmıştı. Safiye Hanım sevinç gözyaşları döküyordu: - Canım yavrum, güzel oğlum benim, yurduna, evine hoş geldin aslanım... Ahmet Fazıl Bey ise gururla seyrediyordu evladını: - Nasıl aslanım, bitti değil mi? Artık hayata atılmanın zamanı geldi... Askerliğini de yaptıktan sonra Her şey senin emrinde olacak... Haydi, evimize gidelim... Nazım sevgiyle baktı anne ve babasına. Bu yaşına gelene kadar sakin bir hayat geçirmiş, problemli bir çocuk olmamıştı. Tahsilini zahmetsizce tamamlamış, okulunu iyi bir dereceyle bitirmişti. Havaalanının park yerinde bekleyen arabalarına yürürken Safiye Hanım oğluna sarılmıştı... O gün geç vakte kadar oturmuşlardı. Ahmet Fazıl Bey oğluna satın almayı düşündüğü köşkten bahsetmiş, içinde yapacağı tadilatları anlatmıştı. Safiye Hanım ise dönüp dolaşıp işi evliliğe getiriyor, oğluna durmadan: - İnşallah iyi bir de kısmet bulduk mu, hemen baş-göz ederiz seni şöyle dillere destan bir düğünle... Ondan sonra da torun severiz artık... diye beklentisini açıkça ortaya koyuyordu... O gün ilk defa görmüştü Nazım yeni alınan hizmetçiyi. Nalân çekingen bir tavırla akşam yemeğini hazırlamak için odaya girdiğinde yıldırım çarpmış gibi olmuştu genç adam. Nalân henüz on dokuz yaşında, beyaz tenli siyah gözlü, hafif çekik gözlü bir kızdı. Minicik bir burnu vardı. Bakışları ürkek, utangaçtı. Nazım bu güzel kıza takılı kalan bakışlarını ondan ayıramıyordu. Usulca annesine eğildi: - Bu kim anne? Safiye Hanım önce genç kıza baktı, sonra oğluna döndü: - Yeni başladı. Hatice köyüne dönünce yardımcısız kaldık. Bu kızcağızı bulduk. Aslında acemi ama alışır, öğrenir. Böyle toyken almak daha iyi. Kendi usulünü öğretiyorsun hiç olmazsa. Gözü açılmamış olacak ki itaati sağlam olsun. Bunlarla uğraşmak zor oğlum... Nazım gözleriyle takip ediyordu genç kızı. Onun güzelliği karşısında tutulmuştu sanki. O gece geç vakte kadar oturdular. Hem Ahmet Fazıl Bey hem de Safiye Hanım gelecekle ilgili bütün planlarını birbiri ardına ortaya dökmüşler, heyecan içinde hayatlarının bundan sonrasını konuşmuşlardı. Nazım sessizce dinliyordu onları. Onun aklı Nalân'a takılmıştı. Genç kızı gördüğü anda içinden ılık bir şeylerin aktığını hissetmiş, yüreği cız etmişti. İlk görüşte aşk bu olmalıydı. Genç kızın odaya her girişinde gözlerini ondan ayırmamış, onun hareketlerinin bir tekini bile kaçırmamaya âdeta özen göstermişti... > DEVAMI YARIN