Onun düşüncesi biricik kızıydı...

A -
A +

Gece on buçuk olmuştu. Köy halkı Davutların evine doluşmuşlardı. Muhtar, Hoca Mustafa Efendi, kahveci Tahir ve Elif'in babası Halil oturma odasında yorum yapıyorlardı. Kadınlar sofada toplanmışlardı. Ağlaşıyorlardı. Zübeyde ise gerçeği içinde saklıyor, kızı kaybolmuş bir annenin üzüntüsünü yaşadığını aksettirmeye çalışıyordu. Hasan ve Hüseyin kapıdan içeri girip babalarının yanına geçtiler. Davut merakla baktı onlara: - Yok baba! Gören de olmamış. Jandarmaya haber verdik. Arıyorlar. Sır olup gitmiş. Bir bulalım kemiklerini kıracağım. Başımıza gelene bak, namusumuz beş paralık oldu. Davut hırsından konuşamıyordu. Öfkeyle fırladı yerinden. Odanın kapısını açtı. Sofada toplanmış kadınların arasına daldı. Zübeyde'nin saçlarından tutup fırlattı yere: - Ana olacaksın, sinek kadar kıza sahip olamadın. Bacak kadar sübyan defolup gitti. Senin haberin yok. Bir tokat patlattı kadının suratına. Zübeyde yere yıkılmıştı. Kadınlar kaçıştılar. Zübeyde yanağını tutarak doğruldu: - Ortadan yok olunca mı bacak kadar oldu kız? Dedesi yaşında adama gelin ederken bacak kadar olduğunu düşünmedin ama. Kız korktu, kaçtı işte! - Sus! Sus dedim sana! Bu leke temizlenecek. O kız bulunmasın seni yok edeceğim ortadan. Ben ne diyeceğim Ali Rıza'ya... Adamın verdiği parayı da harcadım. Yaktınız beni sefiller... Yaktınız beni. Bahçe kapısı açılmış Necla Öğretmen gelmişti. Kadın olayı duymuş, oyunun bir parçası olduğunu düşünerek Zübeyde'ye destek olmaya koşmuştu. Davut, öğretmeni görünce yüzünü buruşturdu. - Geçmiş olsun Davut Efendi... Bir haber yok mu? - Yok! Sır oldu gitti bacaksız. Ama bir yakalayayım, göstereceğim ona! Hep bunun yüzünden... Bu sözleri söylerken ayağıyla dürtüklemişti Zübeyde Hanımı. Necla Öğretmen atıldı: - Davut Efendi kendine gel. O anneyse sen de babasın. Sesini çıkartmıyor diye hırpalama kadını. Davut her zamanki gibi ters düşmüştü öğretmenle. Onunla yarışamayacağını da bildiği için bir şey demeden kendi kendine söylenerek odaya geri döndü. Necla hemen koştu Zübeyde'nin yanına: - Dayan kardeşim, dayan... Az kaldı. Bir zaman sonra her şey düzene girecek. Zübeyde yutkundu: - Haber var mı öğretmen hanım? - Ancak yarın haber alırım kardeşim. Sen bırak onu, kızın emin ellerde. Sen bu hengameyi nasıl atlatacaksın onu düşün! Zübeyde yanağını tuttu. Morarmıştı yüzü. Gözü şişmiş, altı kapanmak üzereydi: - Benim bir şeyim yok öğretmen hanım. Ben dayanırım, katlanırım. Hiç olmazsa Aliye'm benim yaşadıklarımı yaşamayacak. Bunu düşünmek benim merhemim oluyor, acılarımı alıyor. Necla Öğretmen takdirle baktı ona. Elini uzatıp kadının elini tuttu. Buz gibiydi Zübeyde Hanımın elleri. - Sen harika bir annesin Zübeyde kardeş... İçini çekti Zübeyde Hanım. Onun tek düşüncesi kızıydı. Biricik Aliye'siydi... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.