Şükrü Bey, avukatı Haşim Beyin önünde bir ileri bir geri dolaşıyordu: - Haşim, bu işi hemen hallet! Avukat kalın çerçeveli gözlüklerinin üzerinden baktı karşısındaki adama: - Ruhsat sizin üzerinize, araba sizin üzerinize... Bu yüzden mesele olmaz... Siz emir verin, ben alıp gelirim arabayı. Şükrü bey sinsi bir gülümseme ile ellerini ovuşturdu: - Hemen, hemen... Bu iş uzadı artık. Hemen arabayı alın. Adresi verdim size. Orada bulabilirsiniz. Kızım bir şey soracak olursa da gerekeni söyleyin. Dönüp geldiği takdirde her şeyine fazlasıyla yeniden kavuşacak... Ama orada kalmaya devam ederse beni yok bilsin. Haşim Bey ayağa kalktı. Uzun siyah takım elbisesinin içinde eğreti duruyor gibiydi. Oldukça kısa boylu, göbekli, geniş yüzlü bir adamdı. Yirmi senedir Şükrü Karahan'ın avukatlığını yapıyordu. Kapıya doğru yöneldi. Adımları kısaydı ve sallanarak yürüyordu: - Hemen bugün halletmeye çalışacağım Şükrü Bey... Avukat çıktıktan sonra ofisinin penceresine gidip iki elini cebine sokarak dışarıyı seyretmeye başladı yaşlı adam. Bu imparatorluğu dişiyle tırnağıyla büyütmüş bu hale getirmişti. Tek vârisi kızıydı ve onun da böylesine bir seçim yapmasına asla izin veremezdi. Bir itibarı, seçkin çevrede bir yeri vardı. Ne idüğü belirsiz bir yetimhane çocuğuna bu imparatorluğu devredemezdi. El âlem ne derdi sonra? Kızı için farklı düşünceleri vardı. Çevresinde bu imparatorluğu beş kat büyütebilecek imkânlar vardı. Kendi çevresinde en az kendisi kadar servet sahibi olan birçok insanın oğlu vardı. Bunlardan biriyle yapılacak bir evlilik hem servetine servet katardı, hem de itibarını daha da yükseltirdi. Zenginliği karşısında herkes gıpta ederdi o zaman. Oldum olası gösterişi seven bir yapısı vardı. Bütün bu hayallerini gerçekleştirebilmek için kızı vazgeçilmez bir materyaldi onun için. Böylesine fırsatları kaçırmak demek aptallık olurdu. Bütün bunların yanı sıra kızı onun için çok önemli ve değerliydi. Elini, gözünü onun üzerinden ayırmaya hiç niyeti yoktu. Kendi düşüncelerinden başka düşünceyi, kendi kararlarından başka kararları kabul etmek tarzına aykırıydı... Sekreterine telefon ederek bol köpüklü bir kahve söyledi. Bu işi kendi yöntemleriyle ve parasının gücüyle halledebileceğine inanmış olmanın verdiği rahatlıkla kahvesini yudumladı. Sonra heyecanlanarak eve telefon etti. Naşide Hanımın sesini duyunca keyifle gülümsedi: - Naşide, bugün yarın kızın evde... Rahat ol! Naşide Hanım yeniden ağlamaya başlamıştı: - Ah bir inanabilsem Şükrü, bir görsem karşımda kızımı... - Merak etme hanım, ben öyle diyorsam öyle olacaktır. Çok geçmeyecek demiştim sana. Hatta seyahat rezervasyonlarınızı bile yaptıracağım şimdi. Sen de fazla hırpalama kendini. Dedim sana Şükrü Karahan'la kimse baş edemez. Telefonu kapattıktan sonra arkasına yaslandı. Tamamen deri kaplı ofisinde fazla eşya yoktu. Bir masa, iki koltuk, bir sehpa ve birkaç da çiçekten ibaretti tüm eşyalar. Avrupa'dan getirtilen dekoratörler dizayn etmiş odanın dekorunu. Keyifle ıslık çalmaya başladı. Kendinden çok emindi... > DEVAMI YARIN