"Onunla mutlu olabilirim anne"

A -
A +

Eşyaları Feridun Beyle birlikte yerleştirdiler. Her şey tamamlandıktan sonra Feridun Beyle odanın bulunduğu blokun kafeteryasına çıktılar. İki çay söyleyip bir masaya oturdular. Etrafına bakındı Kamil Bey. Yaşlılar gruplar halinde dağılmışlardı masalara. Önlerinden geçenler başlarıyla selamlıyorlardı Kamil Beyi. Feridun Bey yarım saat daha oturduktan sonra izin istedi. Görevi tamamlanmıştı. Onu kapıya kadar geçirdi yaşlı adam. O gittikten sonra derin bir nefes aldı. Artık ölene kadar yuva belleyeceği bu ortama alışmak gerekiyordu. Yemek saatleri belirlenmişti. Akşam yemeğine az kalmıştı... *** Saadet yemeği masaya getirirken seslendi kızına: - Yani şimdi sen kabul ettin mi evlenme teklifini? Gülay neşeli bir şekilde âdeta şakıdı: - Evet anne, sana sormadım ama az çok biliyorum düşüncelerini. Orhan'ı seviyorum anne, onunla mutlu olabilirim. Eğer sen de onaylıyorsan tabii. Saadet ağlamaklıydı. Yemek servisini yaparken cevap verdi: - Tabii ki onaylıyorum kızım ama bu işin bir geleneği vardır. Gelip isteyecekler değil mi seni? Bir kahkaha attı Gülay: - Tabii ki anne, ben de âdetlerimize uygun olsun isterim her şeyi. Telli duvaklı çıkmak isterim evimizden. Saadet gözlerinde biriken yaşları parmaklarının ucuyla sildi: - Allah mesut etsin kızım, ne diyeyim. Gülay neşe içinde devam etti: - Ama eğer o yaşlı bey olmasaydı Orhan bana nasıl söyleyecekti merak ediyorum. Öyle garip oldu ki anne, hastane kapısında evlenme teklifi aldım. Gülmemek için zor tuttum kendimi. Saadet bir lokma ekmek kopardı. Ağzına atmadan önce sordu: - Aile dostu mu o bey? - Evet anne, İstanbul'dan gelmiş, fazla bir şey bilmiyorum ama sanıyorum Narlıdere'deki huzurevinde kalacakmış. Herhalde kimsesi yok. Laf arasında duyduğum kadarıyla bir zamanlar çok zengin bir müteahhidmiş. Kamil Bey, neydi soyadı, Kamil Şanlıdağ! Saadet'in elinde tuttuğu kaşık tabağın içine düştü. Boğazına sanki bir yumruk oturmuştu bir anda. Nefesi kesildi. Öksürmeye başladı boğuk bir şekilde. Gülay telaşlanmıştı: - Anne, anne, ne oldu? Su iç ne olur, mosmor oldun! Saadet bir yudum su içti. Başı dönüyor kulakları uğulduyordu. Elini kaldırdı ve güçlükle fısıldadı: - Yok bir şey, yok bir şey yavrum, iyiyim. Boğazıma kaçtı birden... - Ödümü patlattın anne! Saadet gülümsemeye çalıştı. Beyninde bir tek isim yankılanıyordu: Kamil Şanlıdağ... Kulaklarına inanmıyor, yanlış duyup duymadığını dahi soramıyordu kızına. Bir müddet konuşmadan durdu. Neden sonra biraz toparlanıp devam etti: - Nereden tanıyorlarmış bu adamı? - Şefik Babanın ağabeyinin ilkokul arkadaşıymış. Şefik Babayla ağabeyinin arasında yirmi yaş fark varmış. "Şefik benim elimde büyüdü" dedi adam. - Çoluğu çocuğu yok muymuş bu adamın, neden huzurevinde kalıyor? > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.