Salona giren Onur Müfit Beyi birkaç gün önce bıraktığı koltukta buldu. Sanki o zamandan beri hiç kalkmamış, yatmamış, yemek yememiş gibiydi. Aynı pozisyonda oturuyordu. Yaşlı adam yavaşça kaldırdı başını, gözlerinin içine baktı genç avukatın: - Bunu neden yapıyorum bilmiyorum. İyi mi yapıyorum kötü mü onu da bilmiyorum... Yıldız Hanım atıldı: - İnsanların pişmanlıklarına inanmak lazım. Pişmanlıklar ardından doğru kararları getirir. Hayat zaten ders almak değil mi? Dersimizi iyi öğrenirsek bir daha hata yapmayız ve düzgün yaşarız. Ben Ahmet Fazıl Beyin çektiği ıstırabı anlayabiliyorum. Ayrıca ona minnet borcumuz da var. Her ne kadar bunca sene emeğimizin karşılığı olanı aldıysak da o yine de bizim velinimetimiz oldu. Onun ekmeğini yedik ve buralara geldik. Kocasına döndü: - Haydi Müfit anlat! Yaşlı adam başını salladı: - Benden o bebeği bir şekilde yok etmemi istediği zaman hayretle bakmıştım yüzüne. Görmek istemediğini söyledi. Nazım Bey de keza öyle istiyor, Nalân Hanımın ölümünden o küçücük, günahsız yavruyu sorumlu tutuyordu. Doğduğu anda terk edilmişti gariban. Araştırdım. Benim karım emekli öğretmendir. Onların okulunda hademelik yapan bir kadıncağız vardı. Kocası da okulda görevliydi. Hiç bebekleri olmamış. Kocası da kendisi de çocuk için deli oluyorlarmış. Yıldız'a bu fikrimi söylediğim zaman önce bana dehşetle baktı ama olayları anlatınca o da makul karşıladı. Bizim niyetimiz o bebeciğe bir sıcak yuva bulmaktı. Konuştuk kendileriyle. Çok sevindiler. Hemen işlemleri başlattım. Yasal olarak tanıdık hâkim arkadaşları da devreye sokup çocuğun evlatlık olarak o aileye verilmesini sağladık. İyi insanlardı. Her ikisinin de o bebeği kucakladıkları zaman gözlerindeki ışıltıyı hiç unutmadım... Müfit Bey yorulmuştu. Hırıltılı bir öksürük sözlerinin yarım kalmasına neden oldu. Yıldız Hanım hemen kristal bir bardakla su verdi kocasına. Onun alnında biriken terleri buz gibi beyaz bir mendille şefkatli bir şekilde sildi. Yaşlı adam birkaç saniyelik suskunluktan sonra devam etti: - Daha sonra İstanbul'dan gitti bu aile. İzmir'e yerleştiler. Bir daha da ne haber aldık, ne de başka bir şey. İkisi de okulda hademelik yapıyordu ama adam Milli Eğitim Bakanlığında kadroluydu. Tayin istediler. Elini uzattı karısına doğru. Yıldız Hanım sarı bir zarf verdi kocasına. Müfit Bey titreyen elleriyle zarfı açtı, içinden resmi bir kağıt çıkarttı. Bu bir mahkeme kararıydı. Uzattı Onur'a: - Bu da evlatlık verildiğine dair mahkeme kararı. Onur kağıdı alıp inceledi. Adamın adı Cevat Ersan'dı. Kağıdı katladı Onur: - Bu bende kalabilir mi? Müfit Bey başını salladı: - Bende kalması gerekmiyor artık. Onur minnetle baktı yaşlı çifte. Ayağa kalktı: - Sizlere müteşekkirim. Size söz veriyorum hiç kimse rencide olmayacak. Müfit Bey başını çevirdi. Yıldız Hanım ise memnundu. Onur heyecandan titrediğini fark etti... > DEVAMI YARIN