İki saat sonra Haydar bir taksi tutmuş ve Elmas'ı eve götürmüştü. Zaliha Hanım merak içindeydi. Onlar kapıdan içeri girer girmez atıldı: - Nerede kaldınız yahu? Meraktan öldüm... Haydar yüzünü buruşturdu: - Abuk sabuk şeyler yapıyorlar. Geldik işte. Yatacakmış bu... Zaliha Hanım sert bir bakışla süzdü gelinini: - Nesi varmış? Bir tokatla adam hastahanelik mi olur? Elmas hiçbir şey söylemedi. Güçlükle duruyordu ayakta. Haydar pis pis sırıttı: - Hamileymiş... Zaliha Hanımın gözleri açıldı faltaşı gibi: - Neee? - Hamileymiş anne... Sanki suçlar gibi baktı gelininin yüzüne: - Kendine bakamıyorsun, bir de çocuk ha? Allah kahretmesin... Haydar annesine müdahale etti: - Sus yahu! Çocuk benim çocuğum.. Ne konuşuyorsun? Karısına döndü: - Haydi git yat yatağına. Kalkma bütün gün. Elmas ayaklarını sürüyerek odaya doğru gitti. Ağlamak, haykırmak, katılmak istiyordu. Öylesine doluydu ki içi...Yatağının kenarına oturdu. Kafasının içi boşalmıştı sanki bir anda. Elini karnına götürdü. Bir can taşıyordu. Sevmeden evlendirildiği bir insanın bebeğini taşıyordu karnında. Bir an için karıştı düşünceleri. Bu bebeği isteyip istemediğini düşündü. Yok olmak istedi. Ama bir anda içini dolduran sıcaklıkla karnını okşadı. - Bu benim bebeğim. Kimsenin değil, benim bebeğim... diye mırıldandı. Ahmet geldi aklına. İçi burkuldu. İçini çekerek uzandı. Bundan sonra her şey farklı olacaktı artık hayatında. Gözlerini kapattı. Gözyaşları inci taneleri gibi dökülüyordu sararmış yanaklarına. Uzun süre ağladı. Sonra halsiz bedeni yenik düştü uykuya. Dalıp gitti. Zaliha Hanım ise hiddetinden ne yapacağını bilemiyordu. Oğluyla sert bir sesle konuşuyordu: - Kendi yetmedi bir de çocuk ha! - Yeter anne! Dırdır edip durma artık. Olan oldu işte... Babaanne olacaksın, sevinsene... Zaliha Hanım yüzünü buruşturdu. Kızgınlığı her halinden belliydi. Gözlerinden ateş çıkıyor gibiydi. Haydar güldü annesinin öfkesine. Saatine baktı: - Ben arkadaşlarımın yanına gidiyorum. Akşam geç gelirim. Annesi hâlâ kendi kendine söylenmeye devam ediyordu. Genç adam evden gittikten sonra Zaliha Hanım hiddetle gelininin odasına girdi. Öfkesini kusmak istiyordu. Ama Elmas uyumuştu. Yüzünü buruşturarak baktı sararmış, solgun bir yüzle yatan Elmas'a. - Fettan seni... Kendini sağlam kazığa bağladın artık, rahat rahat uyu bakalım! *** Bütün bu olayların üzerinden sekiz ay geçmişti. Ahmet hiç durmadan çalışıyor, sabahtan akşama kadar şantiyede kafasını kaldırmadan işinin başında geçiriyordu günlerini. Durgun, çok konuşmayan, sert bakışlı bir genç olmuştu artık. Hayatında onu mutlu eden hiçbir şey yoktu. Kendine bir odalı bir yer tutmuş, Muharrem Ustaların yanından ayrılmıştı... > DEVAMI YARIN