Ozan'ı arayıp durdu gözleri...

A -
A +

Zeynep taksinin parasını verdikten sonra çantasını kucaklayıp hızlı adımlarla otobüsün kalkış yerine doğru yürüdü. Karşıdan karşıya geçti. Taksim Atatürk Kültür Merkezinin önünden hareket edeceklerdi. Dikkatlice bakınca otobüsün ve sınıftan birkaç kişinin kalkış noktasında beklediğini gördü. İçi içine sığmıyordu. Arkadaşlarının yanına geldiğinde heyecanı son haddindeydi. - Merhaba gençlik! Geç kalmadık inşallah! - Ooo Zeynep Hanım, yok canım ne geç kalması... Daha kalkışa bir saat var. Zeynep fark ettirmeden çevresine bakındı. Ozan'ı arıyordu gözleri. Ama genç adam henüz ortalarda yoktu. Birkaç arkadaşıyla sohbet etmeye başladı. Zaman ilerledikçe gençler yavaş yavaş kalabalıklaşıyordu. Zeynep kalkışa on beş dakika kala Maçka yönünden koşar adımlarla gelen Ozan'ı görünce rahat bir nefes aldı. Kalbi fırlayacak gibi atıyordu. Ozan nefes nefese yaklaştı yanlarına: - Merhabalar... Yetişemeyeceğim diye çok korktum. Otobüs bekledim dakikalarca. Trafik de fenaydı. Yavaşça Zeynep'e döndü: - Merhaba Zeynep... - Merhaba Ozan... - Sen erkencisin... - Evet, ben geleli neredeyse bir saat olacak. Ben de senin için endişelenmeye başlamıştım. Yetişemeyeceksin diye korktum. Ama geç de kalsan bekletirdim otobüsü. Ozan memnun bir ifade ile gülümsedi: - Teşekkür ederim. Yutkundu, bir şeyler söylemek istediği belliydi: - Şey... eğer istersen yan yana oturalım mı? Zeynep heyecanının görünmemesi için yere bakarak cevap verdi: - Olur, nasıl istersen... Ozan terlemişti. Bu kadar zorlanmasına için için kızıyor, durmadan içinden kendi kendine sakin olmasını telkin ediyordu... Nihayet kalkış zamanı geldi. Hepsi yerlerine geçtiler. Otobüsün muavini gençlerin beraberlerinde getirdikleri müzik kasetlerini alıp teybe koydu. Orta yaştan biraz daha fazla gösteren şişman, göbekli bir şoförleri vardı. Otobüs hareket eder etmez içerisini neşeli bir hava kapladı. Herkes birbiriyle konuşuyor, espriler birbiri ardına patlıyordu. Zeynep ve Ozan orta sıralarda bir yere oturmuşlardı. İkisinin de yüzünde aydınlık, mutlu gülümsemeler kaplıydı. Boğaz köprüsüne girdiler. Manzara muhteşemdi. Akşamın ışıkları pırıl pırıl yapmıştı denizi. Zeynep eliyle Boğazı işaret etti: - Bence dünyanın en güzel görünüşü bu sanırım. Şu hale bak Ozan, inci gibi... Ozan yutkundu: - Ben başımı çevirince iki güzellik birden görüyorum. Birisi güzel İstanbul Boğazı, diğeri de güzel Zeynep! Genç kız fısıldayarak teşekkür etti. Arkalarına yaslanıp otobüste birbirleriyle bağırarak konuşan diğerlerini dinlemeye başladılar. Hep birlikte yapılan esprilere gülüyorlardı. Bir ara birbirlerine baktılar. Gözlerinde mutluluğun ve heyecanın pırıltıları vardı. Sanki sözlere gerek olmadan bakışlarla anlaşıyor gibiydiler... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.