Tevfik odun deposunun iç tarafında bulunan baraka tipli yazıhanesine girip elektrik sobasını yaktı. Hava buz gibiydi. Akşamdan beri kafasının içi çeşitli düşüncelerle doluydu. Hayat insanın beklentilerini her zaman karşılamıyordu. Kızı için hep biraz varlıklı bir koca tahayyül etmişti. Biraz parası olan bir damat belki kendi yaşantısını da bir nebze olsun değiştirebilir diye düşünmüştü bugüne kadar. Şimdi de kızı için çıkan kısmet kendi karnını zor doyurabilen bir gençti. Kızın yaşı ilerliyordu. Kendi kıstaslarına uygun bir damat adayı çıkana kadar belki daha da çok zaman geçecekti. Bütün gece düşünmüştü. Bir baba olarak kızını verirken karşılığında kendini biraz rahatlatacak bir şeyler istemesinin doğal hakkı olduğuna karar vermişti. Ahmet ve annesi geldiği zaman sıralayacaktı isteklerini. Bu kararla gece yarısından sonra rahat bir uyku uyuyabilmişti. Bayburt'tan Zonguldak'a geldikleri zaman gelecek için tasarladığı ve hayal ettiği planların hiç biri gerçekleşememişti. Aksilikler iş hayatında hiç peşini bırakmamış, geçirdiği kazadan sonra her şey daha kötüye gitmişti. Hiçbir akrabası kalmamıştı. Babası öldükten sonra kalan üç beş kuruşluk mirası da bitirmişti. Hayata karşı kızgın bir adamdı Tevfik. Başarısızlıklarını, istediklerine kavuşamamasını, çevresinin kendisine oynadığı kötü oyunlar olarak kabul ederdi. Sabit fikirli bir adamdı. Sert tavırlarının kendisine saygınlık kazandıracağına inanır, yaşanmamışlıklarını ve komplekslerini ailesinin üzerinde kurduğu haksız baskı ile nötrleştirmeye çalışırdı. Deponun kapısındaki karaltıyı fark ettiğinde bu düşünceler içinde yoğruluyordu beyni. Gelen yan komşusu nalbur Bekir Efendiydi. - Hayırlı işler Tevfik Efendi. Nasılsın? - Buyur Bekir. Gel bir çayımı iç. Bekir gülümseyerek girdi içeriye. Toparlak yüzlü bir adamdı. Başında hiç saç yoktu. Kocaman göbeği pantolonundan fırlayıp çıkacakmış gibi duruyordu. Tahta sandalyeyi çekip oturdu. - Bu ne soğuk be arkadaşım... İliğim kemiğim dondu! Dalgın dalgın başını salladı Tevfik. Bekir'in gözünden kaçmadı bu davranış, gözlerini kıstı: - Hayırdır Tevfik Efendi, bugün rüyada gibisin! - Kafam dolu Bekir, kafam çok dolu... Bizim kıza görücü gelecekmiş. Bekir'in gözleri parlamıştı. Biraz alaycı, biraz da manalı bir şekilde güldü: - Hayırlısı ağam, artık zamanı geldi de geçiyordu bile. Tevfik kaşlarını çatarak baktı karşısındaki adama ama ses çıkartmadı. "Kim bu?" Diye sordu Bekir: - Ben pek tanımam. Bizden evvelmiş, bir Halit vardı derler ya, hani göçükte ölmüş, kömür ocağından... - Yoksa onun oğlu Ahmet'e mi? Yahu Ahmet pırlanta gibi çocuktur. İyi adamdır. Halit'i de tanırdım ben. Tevfik dudaklarını büzdü: - İyi de hali vakti kısıtlı. Kendisine zor bakıyor... Kızıma nasıl bakacak? Bekir kaşlarını kaldırdı: - Yapma Tevfik Efendi, senin benim gibi insanlar işte. Duydum ki Samim ustanın yanında çalışacakmış Ahmet. Daha ne olsun. Çocuk okumuş, marangozluk da doyurur adamı! Tevfik cevap vermedi. İçi istemiyordu bu evliliği. Çok düşünmesi gerekiyordu. DEVAMI YARIN