Kadriye tuttukları gecekonduyu güzelce temizledi. Hiçbir eşyaları yoktu iki tane yataktan başka. Kap kacak olarak da elle tutulur bir şey getirmesine izin vermemişti Sermet. "Her şeyi yeni alırız" demişti. Ne var ne yok satmışlardı yok pahasına. Temizlik işi bittikten yarım saat sonra Sabri'nin kamyoneti dayandı kapıya. Bir sürü eşya ile gelmişlerdi. İki tane çekyat kanepe, bir halı, bir dolap, mutfak eşyası, bir ocak, bir tüp, bir de eski soba. Açılır kapanır bir masa da vardı eşyaların arasında. Sermet keyifle baktı karısına: - Bunlar demirbaş. Gerekenleri sonra alırız Sabri ağabeyin dükkanından. Allah razı olsun, taksitle verdi her şeyi. Paramız da çıkmadı elimizden. Her ay ödeyeceğiz. Bu akşam da yemeğe çağırıyor eve. Haydi şunları yerleştirelim, sonra hep birlikte gideceğiz... Sabri'nin de yardımıyla eşyaları yerleştirdiler. Bir bohçanın içinde getirdiği örtülerini serdi Kadriye. Çocuklar memnundu hayatlarından. Yeni kanepelerin üzerinde oynuyorlardı. Sermet ocağı bağladı. - Bak, mutfak da tamam. Zaman içinde gerekenleri belirlersin, hallederiz. Haydi bekletmeyelim Yıldız ablayı... Kadıncağıza ayıp olmasın. Kapıyı kilitleyip kamyonete doluştular. Çocuklar bu yepyeni hayattan çok mutlu görünüyorlardı. Hele kamyonete binmek son derece keyifli bir şeydi Alper için. Neşe içinde çığlıklar atarak yola koyuldular. Yıldız erişte, mercimek, buğday, süzme yoğurt ve nane ile yapılmış kesme çorbası ile yoğurtlu köfte yapmıştı. Afiyetle yediler. Sermet eliyle göbeğini okşayarak: - Yenge sağ olasın, ellerine sağlık, inan ki böylesini hiç yememiştim... - Afiyet olsun Sermet... Çocukların karnını doyuran Kadriye daha yemeğini bitirememişti. Sessizce çorbasını kaşıklıyordu. Yıldız yan gözle baktı ona. Sonra Sermet'e döndü: - İstersen ben Kadriye'yi götürürüm bir iki tanıdığa. Daha geçende bir avukat müşterim kadın arıyordu ev için. Ben gidemedim. Artık yoruluyorum, gitmiyorum işe. Çok şükür gerekmiyor da. Ama Kadriye'yi çalıştıracaksan... Sabri atıldı: - Dinçer Beyler mi? Yıldız gülümsedi: - He ya... Dinçer Beyler. Karı koca avukat. Buraya da yakın. Bakırköy'de oturuyorlar. Fazla uzak sayılmaz. Tek vasıta. Sermet gülümsedi: - Sen olduktan sonra yanında abla, gitsin tabii. Ben iş bulana kadar bir iki kuruş kazanır, işimize yarar. Bu şehir dipsiz kuyu gibi. Bir şey yapmadık, para suyunu çekmek üzere. Nereye gitti, ne oldu anlamadım. Haberin olmadan uçup gidiyor. Kadriye usulca mırıldandı: - Harun'un okuluna gitmek lazım. Yazdırmak lazım çocuğu. Sermet öfkeyle bağırdı: - Tutturdun okul, okul diye yahu kadın! Kes bir kere sesini, karışma şu işime... Sen git çalış!.. > DEVAMI YARIN