Tamer ayağa kalktı. Bu alış verişten memnundu: - Haydi, gidelim o zaman. Acele edelim ki bilet alacağımız yer kapanmasın. Sabaha karşı saat beşte hareket edecek olan uçakta yer buldular. Halil cebindeki bir tomar banknottan bilet parasını verdi. Bileti aldıktan sonra dışarı çıktılar. Halil avucunda tuttuğu mücevherleri gösterdi Tamer'e. - Bunlar senin... Kusura bakma... Ama vereceğimin kat be katı bunların değeri. Bana biraz Alman parası verirsin. Gerisi senin. Anlaştık mı? Tamer onun avucunda tuttuğu pırıl pırıl parlayan mücevherlere gözleri parlayarak bakıyordu. Başını salladı: - Tamam, al sana bin mark... Pasaportun da burada. Gideceğin adres de bu kağıtta yazılı, yolun açık olsun... Alacak verecek bitmişti. Halil hızla ayrıldı adamın yanından. Şimdi eve gidecek, Üç, beş parça eşyasını toplayacaktı. Hemen bir taksi çevirdi. Eve geldiği zaman vakit gece yarısına geliyordu. Safiye divanda uyumuş kalmıştı. Sessizce cebindeki anahtarları masaya bıraktı. Eşyalarını topladı. Plastik bir çantaya doldurdu. Hava alanından bir valiz almayı düşünüyordu. Her şeyi tamamladıktan sonra bir kez daha baktı divanda kıvrılmış uyuyan Safiye'ye. Sonra oyalanmadan çıktı evden. Kendine tek başına yeni bir hayat kurmak için gidiyordu artık. *** Safiye vücudunun sızılarıyla uyandı. Yatağına gitmemiş, divanda uyumuş kalmıştı. Hemen toparlandı. Mide bulantısı yine başlamıştı. Ayaklarını sürüyerek ama sessiz olmaya çalışarak elini yüzünü yıkamaya gitti. Akşam yemeğini ayarlayıp çıkacaktı. Üstünü giymek ve Hakan'ı hazırlamak için öteki odaya girdi. Mümkün olduğunca ses çıkartmamaya, Halil'i uyandırmamaya özen gösteriyordu. Kapıyı açınca odanın boş olduğunu hayretle gördü. Halil gece gelmemişti demek. Merakla bakındı etrafına. Elbiselerini koydukları köşe darmadağınıktı. Bir anlam veremeden yaklaştı dağınıklığa. Hepsi kendi giyecekleriydi. Halil'inkiler yoktu. Ne olduğunu anlamamıştı. Vaktin geçtiğini düşünerek giyindi. Oğlunu hazırladı. Yine bilmediği bir şeyler yapıyordu demek ki kocası. Akşam yemeğini ayarlayıp evden çıktı. Çalıştığı yere varınca adımlarını daha da sıklaştırarak bloktan içeri girdi. Anahtarı kapıya sokup tam açacağı sırada kapı kendiliğinden açıldı. Hülya hanım bembeyaz bir suratla kapıdaydı: - Gel bakalım Safiye... Genç kadın bir fevkaladelik olduğunu anlamış, şaşkın gözlerle tanımadığı birkaç adamın bulunduğu salona girmişti gayri ihtiyari. Adamlardan birisi Hülya hanımın kocası Ayhan beydi. Safiye onu resimlerinden tanımıştı. Korku dolu gözlerle baktı ev sahibine. Hülya hanım onun omzunu tutarak şefkatli bir sesle: - Korkma safiye, bu beyler polis. Dün eve hırsız girmiş. Genç kadın bir çığlık atarak iki adım geri çekildi. Gözleri büyümüş, korkudan bütün vücudu titriyordu. Polislerden birisi dikkatle süzüyordu Safiye'yi. Sonra ayağa kalkarak koltuklardan birini işaret etti: - Otur bakalım şuraya, sana bazı şeyler soracağız, hepsine doğru cevap ver, ne biliyorsan anlat bize. DEVAMI YARIN