Tunceli'yi geçtikten sonra Sermet de uykuya daldı. Erzincan'ı görmediler. Sivas'a geldikleri zaman otobüs mola verdi. Sermet tutulmuş bacaklarını açmak için iyice gerindi. Yüzünde endişeli bir gülümseme ile etrafına baktı. Kadriye de gözlerini açmış şaşkın bakışlarla süzüyordu çevresini: - Sivas'a geldik.... Dedi Sermet. Ekledi: - İhtiyacın falan varsa indireyim. Kadriye başını iki yana salladı. Usulca mırıldandı: - Yok bir şeyim. Karnınız acıktı mı? Sermet başını salladı: - Hazırla bir şeyler, iki lokma yiyelim şurada. İn aşağıya da bir çay falan içelim. Kuru kuruya yenmez şimdi. Hep birlikte indiler otobüsten. Mola yeri iki tane binadan ibaretti. Birinin ön tarafında benzin istasyonu vardı, diğeri ise yiyecek, içecek bir şeylerin satıldığı lokantamsı bir yerdi. Sermet dört tane çay söyledi. Alper su istedi sadece. Kadriye yanına aldığı yollukları çıkardı. Börek yapmıştı. Birkaç tane yumurta haşlamış, otlu peynir ve kırma zeytin de sarmıştı bir kağıda. Tahta masanın üzerine yaydılar yiyeceklerini. On beş dakika sonra hepsi doymuştu. Sermet bir sigara yaktı. Birer bardak daha çay söyledi. Cebindeki parayı harcamanın keyfini yaşıyor gibiydi. Ankara'ya varsalar yolu yarılamış olacaklardı. - Az kaldı sayılır artık, dedi karısına: Ankara'ya geldik mi vardık sayılır. Ondan sonrası kolay. Askerliğini Konya'da yapmıştı. O nedenle bilirdi Ankara'yı. İzin günlerinde giderdi asker arkadaşlarıyla birlikte başkente. Sermet Harun'a baktı göz ucuyla: - Ankara büyük şehirdir. Başşehir hem de... İyi bak etrafına. Her çocuğa nasip olmaz böyle yerleri görmek. Harun başını salladı: - Ben resimlerini gördüm sadece. İstanbul daha büyük ama... - İstanbul en büyük... Taşı toprağı altındır... Bir tutturabilirsek işimizi, kimse bir şey diyemez ondan sonra. Bakalım, onca insan çalışıyor, iş çok, biz de bir ucundan tutacağız işte. Bak İzzet Ustanın bacanağına, adamın işleri rast gitmiş, altında otomobili bile varmış artık. Bizim ondan eksiğimiz ne? Pısırık herifin tekidir zaten. Konuşmuşluğum yok ama birkaç kere gördüm kahvede. Öyle tuttuğunu koparacak birine bile benzemiyordu. O bile başarmış. Biz mi yapamayacağız?.. Kadriye sessizce dinliyordu kocasının konuşmalarını. Çayını bitirip bardağı masaya bıraktıktan sonra ağzını sildi usulca. Korkarak sordu: - Nerede yatıp kalkacağız Sermet? - Dur hele, elbet bir yer bulacağız. Bir ev tutacağız. İzzet Ustanın bacanağı yardımcı olacak bize. Adam tanıyor İstanbul'u. Avucunun içi gibi biliyor her yerini. Bir yardımı olacak elbet. Bir ev tutalım önce, yerleşelim, sonra da gelsin iş. Harun'u da yakındaki okullardan birine yazdırıveririz. Cebimizde paramız olduktan sonra hepsi olur... Otobüs hareket etmek üzereydi. Kalktılar. Kadriye kuşkuyla baktı kocasının ardından. İçindekileri söylemek istiyor ama ağzını açamıyordu. Hayatın tozpembe olmadığını biliyordu garip bir önseziyle... > DEVAMI YARIN