Doğuma bir ay kadar kısa bir süre kalmıştı... Bu arada Sevim'in kendisini rahatsız eden baş ağrıları gündeme gelmişti. İlk önce "üşütmedir" deyip üzerinde fazla durmamışlardı. Akif etkili olacağını düşündüğü birkaç ilaç takviyesi yapmıştı karısına. Ama ağrılar geçmediği gibi daha da sıklaşmaya başlamıştı. Genç doktor iyi bir muayene gerektiği düşüncesiyle evinin kapısını anahtarıyla açtı... Sevim salondaki kanepeye uzanmıştı. Kocasının geldiğini duyunca kalkmak istedi ama sanki beynini bir şeyler kemirmeye başlamıştı bir anda. Hafifçe inledi. Akif telaşla koştu karısının yanına: - Hayatım, neyin var? Hasta mısın yoksa? - Başım Akif... Çatlayacak gibi ağrıyor. Midem bulanıyor. Gözlerim kararıyor. Ne oluyor bana böyle anlamıyorum. Akif yutkundu: - Tahsin Beyle görüştüm bugün yarın seni götüreceğim hastaneye. Bir muayene ol bakalım. Ciddi bir şey olduğunu sanmıyorum ama yine de araştırmak lazım. Karısının yanına oturdu: - İlaçlarını içtin mi? Başını salladı Sevim "evet" anlamında. Dudaklarını büktü: - Baş ağrısından doğru dürüst yemek de yapamadım bugün. Akif bir kahkaha attı: - Desene aç kaldık... Sen merak etme ben şimdi bir şeyler hazırlarım. Karşılıklı oturup bir güzel doyururuz karnımızı. Sen yat. Kalkma sakın. Sevim sevgiyle baktı kocasına, uzanıp onun ellerini tuttu: - Sen ne kadar iyi bir adamsın Akif. Ne kadar şanslıyım ben! Akif sarıldı karısına, onun başını göğsüne bastırdı: - Benim hayatta senden başka kimsem yok Sevim. Seni o kadar çok seviyorum ki. Gözümün bebeğisin benim. Benim doğacak yavrumun anasısın sen. Başımın üzerinde yerin... Karı koca bir müddet öyle kaldılar. Neden sonra Akif onun omuzlarından tutup gözlerinin içine baktı: - Tabii açlıktan ölmezsem eğer birlikte çok mutlu bir hayat yaşayacağız, bundan şüphem yok!.. Sevim başının ağrısına aldırmadan kahkahalarla gülmeye başlamıştı. Akif yerinden kalkıp mutfağa gitti. Buzdolabını açıp göz gezdirdi. Bir parça tavuk vardı dolapta. Domates, biber falan çıkartıp becerikli bir şekilde tavaya yağ koydu. Az sonra muhteşem kokular gelmeye başlamıştı mutfaktan. Akif üniversite tahsilini yalnız başına tamamladığı için eli yatkındı bu tür işlere. Yarım saat sonra salata yapılmış, mis gibi kokan bir tavuk sote ve yanında pirinç pilavı sofraya gelmişti bile. Sevim keyifle gülümseyerek kalktı yattığı yerden: - Sen bir harikasın. Mahcup oluyorum bunlarla karşılaşınca... Akif abartılı bir tavırla sofrayı gösterdi: - Nasıl ama? Benim diyen bu kadar kısa sürede bu kadar leziz yemekler hazırlayamaz sultanım. Kıymetim biline! Sevim kocasının yanağına sevgi dolu bir öpücük kondurarak sofraya oturdu... DEVAMI YARIN