Eda gülümsedi: - Aman anne, seni duyan da hepimiz yarın evleniyoruz sanacak. Ortada fol yok yumurta yok. - Belli mi olur kızım, kısmet işi bunlar. Hiç belli olmaz. Omuzlarını silkti genç kız. Kayıtsız bir tavırla mırıldandı: - Ben evlenmeyeceğim... Saliha hanım ürkerek baktı kızına, onun bu tavırlarına alışıktı ama yine de tedirgin oluyordu bu tavırdan. *** Rıfat bey torna tezgahının başından elinin tersiyle alnında biriken terlerini silerek ayrıldı. Tahta taburesine oturup derin bir soluk aldı. Kalfasına dönerek: - İsmail, bana bir çay söyle bakayım, diye seslendi. Biraz sonra dalgın bir tavırla ince belli çay bardağını eline almış, kesme şekerden, bir parça ısırıyor, ardından da bir yudum çay alıyordu. Askerliğini Ağrı'da yapmış, çayını kıtlama içme alışkanlığını da orada edinmişti. İki gün sonra yapması gereken ödemeleri düşünüyordu. Esnaflık kolay değildi, ne kadar idareli gidersen git, yine de vadeli işler yapılıyordu. Hayat pahalıydı artık. Babasından öğrendiği "veresiye iş yapan, kendine zarar verir" prensibi bu şartlar altında pek geçerli olmuyordu. Memleketin içinde bulunduğu ekonomik kriz nedeniyle her yerde nakit sıkıntısı vardı ve ister istemez bu bütün esnafa bir şekilde yansıyordu. Son zamanda bu sıkıntıyı hissedilir derecede yaşamaya başlamıştı Rıfat bey de. Kalın kaşlarını çatarak saatine baktı. Biraz sonra ikindi ezanı okunacaktı. Çayını içip tezgahın arka tarafındaki lavaboya gidip abdestini aldı. Az sonra hemen köşedeki caminin minaresinden yükselen ezan sesiyle birlikte arka tarafta namazını kıldı. Tekrar tezgâhın başına döndüğünde her namaz sonrası olduğu gibi yüreğindeki ferahlıkla yeniden çalıştırdı tornasını. Bu sırada dükkanın kapısı açıldı ve yan komşusu lastikçi Bekir girdi içeriye. Adam sevecen bir tavırla selamladı Rıfat beyi: - Selamünaleyküm Rıfat ağabey. Kolay gelsin. - Aleykümselam Bekir, hoş geldin. Hemen kalfasına döndü: - Bekir ağabeyine bir çay söyle... Bekir başını eğdi: - Sağol ağabey... İçerim bir çayını. Seninle bir konu için konuşacaktım Rıfat ağabey... - Gel Bekir, hayırdır? - İnşallah hayırdır Rıfat ağabey... Adam tahta tabureye oturdu. Cebinden bir paket sigara çıkardı. Ağır hareketlerle yaktı. Kibritini sallayarak söndürdü. Teneke kül tablasına bıraktı. - Ağabey, biliyorsun, benim yeğenim var. Bizim baldızın oğlu. Çocuk geçende askerden döndü. Marangoz kendisi. İşi iyi, akıllı, efendi bir çocuktur. Okumadı ama elinde mesleği var. Babası da bir dükkan açtı kendisine. Yuvarlanıp gidiyor ama istikbal vaadediyor kerata. Oldukça tutuluyor mesleğinde. Çekirdekten yetişti. Sakin, güleryüzlü bir gençtir. Evcimendir, içkisi, sigarası yoktur, kahve falan bilmez. Benim hanımla bir düşündük de, senin de gül gibi, hanım hanımcık kızların var. Seda kardeşimin yaşı geldi, Eda desen keza. Ceyda'ya lafım yok... Allah hepsinin bahtını açık etsin. Biz zaten hayranlıkla izleriz senin kızları ailecek. Hani dedik, sen de uygun görürsen, Allah'ın emriyle talip olsak... DEVAMI YARIN