Şefkatle sarıldı delikanlıya...

A -
A +

Otobüs hareket ettiği anda Ahmet gözlerini kapatıp arkasına dayandı. Sarsıntılarla yol alan otobüs süratle ilerliyordu... Evdeki üç beş parça eşyayı satmıştı Ahmet. Ev sahibi ile konuşmuş, kalan borcunu vermiş, esnafı dolaşarak hepsiyle helalleşmişti. Yola çıkmadan önce bir kez daha annesini ziyaret etti. Sessiz sessiz hem ağladı hem dua etti: - Sana her zaman dua edeceğim anam... Senin yetiştirdiğin bir evlat olmaktan gurur duyuyorum... Sonra Samim Ustalara gidip onlarla vedalaştı. Şerife Hanım gözyaşlarıyla uğurladı delikanlıyı. Samim Usta Ahmet'in itirazlarına aldırmadan garaja kadar geldi. Şefkatle sarıldı delikanlıya. - Bizi unutma evladım... Burada bir anan, baban var. Bize ihtiyacın olursa çekinmeden arayabilirsin... Ahmet saygıyla öptü ustasının elini. - Allah razı olsun Ustam. Benim için çok değerli ve çok özelsiniz. Sizi hiç unutmayacağım. Ahmet uzun bir zaman sonra gözlerini açtı. İçindeki fırtınaları dindirebilmek için ne yapması gerektiğini bilemiyor, acılarını doyasıya yaşayamamaktan şikayet ediyordu. Elmas'a kaydı aklı. İnanmıyordu. Sevdiği, yıllarca başka bir şey görmeden, kimseye dönüp bakmadan inanılmaz bir sadakatle bağlı olduğu biricik sevdasının bir başkasının karısı olmasının verdiği dehşetli acıyla kavruluyordu. Onun yüzünü gözünün önüne getirmeye çalışıyor, fakat şekillendiremiyordu bir türlü. Nasıl da inanmıştı. Askerde geçen günlerini hatırladı. Geceleri koğuşunda yattığı zaman dudaklarında mutlu bir gülümseme ile düşünürdü sevdiğini hep. Hayaller kurardı. Asker dönüşü onunla karşılaştığı zaman yüreği yerinden fırlayacak gibi olmuştu. Geleceğini, hayatını onun üzerine planlamıştı. Şimdi yapayalnızdı. Kulaklarından silinmeyen bir tek cümle vardı. Samim Ustanın olayları anlatırken Elmas için söylediklerini unutamıyordu. Elmas bir başkasını tercih etmişti. Sevgisini çiğnemiş, verdikleri söze ihanet etmişti. İçindeki sevgisi öfkeye dönüşmüş, nefret duyguları ağır basmaya başlamıştı. Bunu hazmedemiyor, rahatsızlık duyuyordu. Ama hislerini kontrol edemiyordu. Kendi kendine mırıldandı: - Sevgiye inanmıyorum artık. Hiçbir sevgiye inanmıyorum. Her şey yalan bu dünyada... Beş saate yaklaşan bir yolculuktan sonra otobüs İstanbul otogarına girdiği zaman gece yarısına yaklaşmıştı vakit. Çantasını yüklenip minibüse bindi. Muharrem Çavuşun evine geldiği zaman biraz da çekinerek çaldı kapıyı. Hava çok soğuktu. Yerler ıslaktı. Yağmurlu bir gün geçirmişti İstanbul... - Ahmet, gel oğlum, başın sağ olsun tekrar... - Sağ ol çavuşum... - Allah rahmet etsin oğlum. Hayat bu yapacak bir şey yok! Ahmet başını eğerek girdi içeriye. Muharrem Çavuş onunla birlikte girdi odaya. Hafize Hanım yatmıştı. Vakit çok geç olmuştu çünkü. Ahmet yüzüne baktı çavuşun: - Elmas evlenmiş Muharrem Çavuş! Bir başkasıyla evlenmiş. Anam bunu duyunca kalp krizi geçirmiş. Muharrem Çavuş ağzı açık kalmış, şaşkınlıkla bakakalmıştı: - Ne diyorsun sen oğlum? - Evet çavuşum... Kaderim böyleymiş... Her şey bitti... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.