Ertesi gün cuma idi. Haftanın bu son iş gününde Cahit Bey yorgun bir şekilde işe gitmeye hazırlanıyordu. Gömleğini giyip kravatını taktı. Sabah erkenden kalkıp tıraşını olmuştu. Kahvaltı sofrasına geldi. Adile Hanım çayı çoktan demlemişti. Her zamanki yerine oturdu. Yan gözle baktı karısına: - Hiç uyumadın gece Adile... Bir sıkıntın var senin... Omuzlarını kaldırdı yaşlı kadın çayları koyarken: - Yok bir şeyim, uykum kaçtı işte... Cahit Bey gülümsedi: - Ben seni bilmez miyim? Kim bilir neye taktın kafanı. Canını sıkan bir şey olduğu belli. Bilmediğim bir şey varsa söyle de paylaşalım Adile'm... Yaşlı kadın kocasının yanındaki sandalyeye oturdu, derin bir nefes aldı: - İçimde bir sıkıntı var Cahit Bey... Selim'in halini beğenmedim dün gece. Geç geldi. Özlem'e de gitmemiş. Cahit Bey arkasına yaslandı: - Ne var bunda Adile? Çocuk anlattı, kaçırmış otobüsü, arkadaşlarına dalmış, illa gidecek diye bir şey yok ki.. Hem ben zaten her gün Beyazıt'tan Çapa'ya gitmesine taraftar değilim. Yorgunluk. Ne oluyor, on beş yirmi dakika görüşüyorlarmış. Hafta sonları görüşsünler. Azıcık sabretmek nedir bilmiyor bu gençler. Az sıksalar dişlerini, bir ömür görüşecekler halbuki... Haksız mıyım? Adile Hanım yutkundu: - O değil benim canımı sıkan Cahit Bey, tabii ki bir aksilik olur. Ama Selim'in tavrı sıktı canımı. Umursamaz, ciddiye almaz tavrı. Analık işte, içim kararıverdi birden. Cahit Bey gülümsedi: - Sıkma canını... Genç onlar, senin benim gibi düşünmüyorlar ki... Yaşlı kadın içini çekti: - İnşallah öyledir bey... Cahit Bey son yudum çayını da içip hareketlendi: - Hadi sana afiyet olsun. Bir şey lazım mı akşama? Başını iki yana salladı kadın: - Yok çok şükür, her şeyimiz var. Ekmeğimizi bakkaldan alırız akşamüstü. Bugün fasulyenin yanına bir de bulgur pilavı yapacağım. Turşu da çıkartırım. Cahit Bey sevinçle gülümsedi: - Oh, yeme de yanında yat diyorsun, kuru fasulye zaten ertesi güne kalınca daha bir lezzetli oluyor... Bir an önce akşam olsa da gelip ziyafete dahil olsam diyorum! Hah, hah, hah!.. > DEVAMI YARIN