"Sen bana Edip Ağamın emanetisin"

A -
A +

Murat o güne kadar hiç görmediği babasının ölüm haberini alınca garip olmuştu. Kendisini inanılmaz derecede yalnız hissediyordu. Geçen zamana ait pişmanlıkların içinde çırpınıyordu âdeta. Edip Arkan bugüne kadar ona en ufak bir haber bile göndermemiş, varlığını bildiği halde onu arayıp sormak gibi bir girişimde bulunmamıştı. Ama cezaevindeki görevlinin söylediğine göre yaşadığı süre içinde oğlunun adını ağzından düşürmemişti. Neler olup bittiğini anlayamıyor, karşılaştığı, duyduğu hiçbir şeye bir anlam veremiyordu. Ağlayıp ağlamamak konusunda bile tereddütlüydü ama yine de boğazında düğümlenen hıçkırıktan kurtulamıyordu... Cezaevinden çıktıktan sonra yol boyunca yavaş yavaş yürüdü. Hava güneşli ama hafif rüzgârlıydı. Denizden gelen mis gibi iyot kokusu insana ferahlık veriyordu. Derin derin soludu. Elini cebine sokup küçük kağıt parçasını çıkardı. Üzerindeki ismi dikkatle okudu. Feyyaz Kurtoğlu... Dudaklarını ısırdı. En azından neler olup bittiğini öğrenmek en doğal hakkıydı. Arkasından yaklaşan minibüse el kaldırdı. Az sonra Eski Foça'ya doğru yol alıyordu. Cebindeki para kısıtlıydı. Yemek yemeyi gereksiz masraf saydığı için bir poğaçayla karnını doyurdu. Hareket etmeye hazırlanan ilk İzmir arabasına biletini aldı. Bir buçuk saat sonra yeniden İzmir'deydi. Otogardaki umumi telefona doğru yürüdü. Cebindeki kağıtta yazılan numarayı tuşlayarak beklemeye başladı. Çok geçmeden karşı taraftan ses duyuldu: - Şafak Otel buyurun? Durakladı. Sonra kısık bir sesle cevap verdi: - Ben... Ben Feyyaz Kurtoğlu'yla görüşmek istemiştim... - Ayrılmayın efendim, bağlıyorum... Beklemeye başladı. Birkaç saniye sonra tok bir ses duyuldu: - Alo! Ben Feyyaz... İlk defa bu kadar heyecanlandığını hissetti. - Feyyaz bey, ben Murat, Murat Arkan... Sizin arkadaşınız Edip Arkan'ın oğluyum... Karşı tarafta kısa süren bir sessizlik olmuştu. Ardından âdeta haykırış şeklinde cevap geldi: - Sen Murat'sın ha? Aman Yarabbi! Oğlum, nerdesin sen? - İzmir'deyim efendim, babamı aramak için gelmiştim ama maalesef... - Biliyorum delikanlı, biliyorum ve hâlâ ağlıyorum Edip ağam için... Oğlum gelsene buraya! Murat biraz rahatlamıştı. - Ben İzmir'deyim efendim, hiç bilmiyorum buraları... Otogardayım... Feyyaz Bey atıldı: - Bekle orada bir çay bahçesinde, ben hemen bir araba yolluyorum oraya, yaklaşık bir saat, bilemedin bir buçuk saat sürer gelmesi. Oyalan delikanlı. Hemen buraya gel. Sen bana Edip Ağamın emanetisin oğlum. Gelince garajda adını anons ederler. Bekle... Haydi hemen yolluyorum... Murat teşekkür etti. Telefonu kapattığı zaman şaşkın ama rahat hissetti kendisini. Duyduğu ses sıcak bir sesti. İçten olduğu belliydi konuşmasından. Yakındaki kahvelerden birine oturdu. Uykusuzluktan bitkin durumdaydı. Bir çay söyledi. Beklemeye başladı. Kafasının içinde babasıyla ilgili, Betül'le ilgili, doğacak çocuğuyla ilgili bin bir düşünce dans ediyordu... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.