Çekinerek sordu Meral: - Evin dekorasyonu annene mi ait? Tarık bir kahkaha attı: - Yok canım, annemde o zevk ne gezer, babam dekoratör tuttu. Fransız bir iç mimar. Başını sallamakla yetindi genç kız. Kendisini bu eve çok yabancı hissediyordu. Hizmetçinin getirdiği porselen fincanlardan çay içtiler. Kurabiye yediler. Tarık gülümseyerek baktı ona: - Haydi, odana yerleş, bavulunu çıkarttı hizmetçiler. Açık bir tedirginlik içindeydi Meral. Yutkundu: - Tarık her şeyi baştan düşünsek... Annen çok memnun olmadı galiba... Tarık kaşlarını çattı: - Sen de sudan nem kapıyorsun... Babam için de aynı şeyi söyledin, şimdi sıra anneme geldi. Onların tepkilerini en iyi ben bilirim. Bir problem yok. Onların hayata bakışları böyle. Ben ne istersem o olur. Merak etme. Burada bir elin yağda bir elin balda olacak. Daha ne istiyorsun bilmiyorum!.. - Hiç... diye fısıldadı genç kız. Anne ve babasını düşünüyordu. Onlara yaşattığı ıstırabı aklına getiriyor, kendini suçlu görüyordu. Bir anda sinir sisteminin karmaşasına yenilip geri dönülmez bir adım atmıştı. Şimdi ise pişmanlıkları su yüzüne çıkmaya başlamış, içindeki fırtına kendini bariz olarak hissettiriyordu. Kendisine gösterilen odaya çıktı. Oldukça geniş, aydınlık bir odaydı. Bir yatak, balkon kapısının önünde iki koltuk ve bir sehpa vardı. Yerler salon gibi halı kaplıydı. Duvar kağıtları Avrupa'ydı. Odanın içinde bir banyo ve tuvalet vardı. Yatağın karşısında bir tuvalet masası sağ tarafta da büyük gömme bir dolap bulunuyordu. Bavulundaki iki üç parça eşyayı yerleştirdi dolaba. Elini yüzünü yıkadı, saçlarını topladı. Yorulmuştu... *** Nikah günü herkes hiçbir şey yokmuş gibi kendi programını düşünüyordu. Meral tuhaf bir tedirginlik içinde bu insanların aile ilişkilerine yabancı gözüyle bakıyor, oğullarının en mutlu gününe karşı takınılan bu umursamazlığa bir anlam veremiyordu. Kahvaltıda Erdal bey o gün işinin çok olduğundan, Meliha hanım ise kulüpteki toplantısından, Tarık'ın kardeşi Namık ise arkadaşlarıyla gideceği partiden bahsettiler. Kimse nikahtan bahis açmıyordu. Tarık da kimseye bir şey söylemiyordu. Meral dayanamadı: - Bugün bizim nikahımız var. Sizler gelmeyecek misiniz? Erdal bey hiç cevap vermeden kahvaltısına devam etti. Meliha hanım ise, bir kaşını kaldırarak baktı genç kızın yüzüne, sonra alaycı bir gülümseme ile cevapladı: - Gelmemiz gerekmez, siz gider kıydırırsınız nikahınızı. Sonra da ne yapacaksanız yaparsınız... Namık ise yan gözle ağabeyine bakarak alaycı bir kahkaha attı: - Bunlara alıştık artık biz... Meral bu sözlere bir anlam verememişti. Hayretle Tarık'a döndü. Tarık ise sert bir bakışla susturmuştu kardeşini. Ama genç kız ortada bilmediği bir şeyler olduğuna emindi. - Ne demek istedi Namık? - Sen bakma ona, bilir bilmez konuşur, aklı sıra espri yapıyor... Haydi, hazırlan, çıkalım, bir şeyler alalım. Balayı için otele gideceğiz baba. Yer ayırttım, hafta sonunu orada geçireceğiz. Sonra geliriz, bana biraz para versen iyi olacak.... Yanımda hemen hemen hiç yok. DEVAMI YARIN