Aysel pilavın altını kıstıktan sonra mutfak tezgahını güzelce silip ışığı kapattı. Yemekler hazır sayılırdı. Bir de salata yaptı mı işi bitmiş olacaktı. Oturma odasına geçip televizyonu açtı. Dantelini alıp karşısına oturdu. Aklı Nalan'daydı. Genç kızın okulunu hayırlısıyla bitirdikten sonra iyi bir evlilik yapmasını istiyordu her anne gibi. Kızını düşünürken yüzü aydınlanıyor, gayri ihtiyari dudaklarına mutlu bir tebessüm yerleşiyordu. Birden aklına kızıyla akşam yaptığı konuşma geldi. Yeni başlayan asistandan bahsederken kızının ses tonundan etkilendiğini anlamıştı. Birden aklına bu yeni asistanın adı geldi: - Ahmet Nejat... Soyadı da Demir... Nihal'imin soyadı... Adı da Nejat. Ağabeyimin adı... Ne garip bir tesadüf bu böyle... Danteline yoğunlaştı bir anda. Sonra bir şey hatırlamış gibi bıraktı danteli. Gözlerini kıstı. Seneler öncesine gitmişti düşünceleri. Ağabeyi öldüğü zaman Nihal'in söylediklerini hatırladı: "Eğer bir erkek çocuğum olursa adını Nejat koyacağım. Hangimizin ilk önce oğlu olursa bu ismi koyalım..." Dudaklarını ısırdı: "Yok canım, olmaz, sadece tesadüf..." Tekrar danteline döndü ama çok geçmeden yine bıraktı: "Ama soyadı?.. Soyadı da Demircan... Bu da mı tesadüf?..." Kafasının içi karmakarışıktı. Nalan gelene kadar düşünceleriyle boğuşup durmuştu. Genç kız çok mutlu görünüyordu. Annesine sarılıp öptükten sonra her zaman yaptığı gibi cıvıl cıvıl konuşmaya başladı: - Bugün sabah kaza olmuş Galata Köprüsünde. Bir kaldık yolda, ne ileri, ne geri. Tabii geç kaldım. Bizim şu yeni gelen asistan, onun laboratuvarı vardı. Tabii derse geç girdim. Sinir etti beni önce... Aysel dikkatle baktı kızına: - Kızdı mı? - Ne bileyim ben, özür diledim, ters ters baktı, "geçin yerinize, bir daha olmasın!" dedi. Aysel başını eğdi: - Adam haklı, o anlamaz ki senin neden geç kaldığını, dersine bakar. Nalan atıldı: - Aman anne, sen de Hacer gibi, özür diledik diyorum. Sonra gittim yanına anlamadığım bir şey vardı. Ne dese beğenirsin? "Ben bu konuyu dersin başında anlattım, zamanında gelseydiniz" demez mi? Nasıl tepem atmış. Başladım söylenmeye... Bırakıp gittim yanından. Aysel dudaklarını ısırdı: - Yapmasaydın yavrum, o senin hocan. Yapılır mı? - Yapılır anne, sonra da geldi ama tıpış tıpış, kusura bakmayın diye... Neyse oturduk kantinde, anlattı anlamadığım yeri. Biliyor musun annesi küçücükken ölmüş, babasını hiç tanımıyormuş, yetiştirme yurdunda büyümüş... Kimsesi yokmuş. Acıdım sonra da ... Orta Doğu'dan mezun... Aysel şaşkınlıkla baktı kızının yüzüne. İçinde tuhaf bir his vardı. Garip şeyler düşünüyordu. Hemen sordu: - Nasıl biri bu adam? Yani şekli şemaili nasıl? - Çok yakışıklı bir genç anne. Siyah saçlı, uzun boylu, yemyeşil gözleri var... > DEVAMI VAR