"Seni askere çağırıyorlar" -68-

A -
A +

O gün tamirhanede işler çok yoğun değildi. Diğer çalışanlar bir kenara çekilmiş kendi aralarında sohbet ediyorlar, Mustafa ile şakalaşıyorlardı. Postacı Ahmet efendi her zamanki babacan haliyle kapıda göründüğü zaman Ömer usta hemen bağırdı: - Yine neler getirdin Ahmet efendi? - Bugün Orhan oğluma getirdim bir şeyler. Orhan kendi adını duyunca, işinin başında kaldırdı kafasını. Heyecanlanmıştı. Artık her şeye oğlundan bir haber umuduyla bakıyordu. "Belki bir yerlerden bir şey duyabilirim" diye umut ediyordu hep. - Nedir o Ahmet ağabey? Diye sordu heyecanla. - Askerlik şubesinden evlat, çağırıyorlar seni herhalde. Gerçekten de askerliği için celp gelmişti. On gün içinde müracaat etmesi gerekiyordu. Dikkatle okudu kağıdı. Sonra özenle katlayıp cebine koydu. Feyyaz bey de çıkmıştı odasından dışarıya: - Ne o Orhan? Askere mi gidiyorsun? - Sanırım patron, çağırıyorlar. Askerlik şubesine ertesi gün gitti. Bir ay sonraki dönemde askere gidecekti. Evraklarını verdi. Bir ay göz açıp kapayana kadar geçmişti. Birliğine sevk edileceği gün terminale Mürşide hanım, Ömer usta, Mustafa ve Feyyaz bey geldiler. Mürşide hanım bir sürü yolluk yapmıştı. Onu güle oynaya uğurlamak istiyorlardı. Bu dost insanların onun mutluluğu için gösterdikleri çaba gözlerini yaşartıyordu genç adamın. Hepsine tek tek sarıldı. Feyyaz bey gözleri dolu dolu: - Şu askerliği bitir, işin devam edecek benim yanımda unutma. Seni bırakmayacağım. Burada bir ailen var. Bir ihtiyacın olursa yaz bana evlat, senin baban sayılırım ben artık. Teşekkür etti. Treni hareket edince gözlerini kapattı, arkasına dayandı. Hayatın yeni bir sahnesi başlamıştı. Vatan borcunu bitirmesi gerekiyordu. Geride bıraktığı dostlarını düşündü tek tek. Mürşide teyzesinin bir anne şefkatiyle onu bağrına basışını, Feyyaz beyin bir baba gibi kucak açışını, Ömer ustanın ağabey gibi ona yardım elini uzatışını... Ardından Enver bey geldi gözlerinin önüne. Onun bakışlarındaki nefreti görmemek mümkün değildi. Oğlunun kendisinden bir kin uğruna koparılıp alınışını içi burkularak düşündü. Çok özlemişti Emre Can'ı. Gözleri dolu dolu oldu. Derin bir nefes alıp trenin tıkırtılarını dinlemeye başladı. *** Feyyaz bey pantolonunun kemerini düzelterek odasından çıktı. Ömer usta ve diğerleri bir arabanın başına toplanmışlar, tamire çalışıyorlardı. Onların yanına geldi: - Uğraştırıyor galiba Ömer? - Patron, bakıyoruz ama... Motoru indireceğiz sanırım başka çare yok. - Hadi kolay gelsin. Adam da çok titiz. İlla tutturdu iki gün içinde isterim arabamı diye. Böyle anlayışsız insanlar olunca zor oluyor. Tam bu sırada kapıda beliren gölgeyi farketti. Başını çevirip baktı gözlerini kısarak. Tanımadı ilk önce. Sonra gözleri açıldı, kaşlarını kaldırıp bağırdı: - Orhan, oğlum, çocuklar, Orhan geldi. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.