Coşkun ve Arzu öğleye kadar dolaşmışlardı. Üç tane eve bakmışlar ama hepsinde umulmadık aksaklıklar çıktığı için tutmaktan vazgeçmişlerdi. Arzu karnını tuttu: - Ben acıktım. Bir şeyler yiyelim, sonra devam ederiz. Gel şurada bir esnaf lokantası vardır. Çok güzel ev yemekleri yapar. Birlikte genç kızın işaret ettiği tarafa yöneldiler. Coşkun telaşlıydı: - Ya bir yer bulamazsak? Arzu bir kahkaha attı: - Sen ne kadar pipirikli bir adammışsın böyle, merak etme buluruz... Karınlarını doyurduktan sonra tekrar dolaşmaya başladılar. Bu arada Arzu Coşkun'a hastaneyi göstermişti. Yürümekten tabanlarına kara sular inmişti ikisinin de. Neredeyse vazgeçmek üzereydi Coşkun. Tam o sırada iki katlı bir evin üst katında bir kâğıt fark ettiler. Kiralık yazıyordu. Arzu bağırdı sevinçle: - İşte budur! Ne sevimli baksana... Haydi gel... Ev hastaneye çok yakındı. Hemen iki sokak mesafe vardı arasında. İçeri girdiler ve alt katın zilini çaldılar. Yaşlı bir kadın açtı. Yuvarlak yüzlü, incel tel çerçeveli gözlüklü, beyaz saçlı bir kadındı. Arzu kibarca gülümsedi: - Biz kiralık ev için gelmiştik! Kadın dikkatle süzdü önce Arzu'yu ardından Coşkun'u: - Evli misiniz? İkisi de durakladı ve birbirlerine baktılar. Arzu başını kaldırdı: - Hayır, benim için değil zaten, benim evim var, ailemin yanında kalıyorum. Arkadaşım için. Kendisi hastanede doktor. Buraya tayin oldu. Coşkun atıldı: - Bekârım ben efendim. Tek başıma oturacağım. Kadın gözlerini kıstı: - Memleket neresi: - Manisa, Salihli efendim. Kadının yüzü aydınlandı: - Sahi mi? Benim rahmetli kocam da Turgutluluydu. Gelin içeriye. Ev benim. Bir emekli maaşı yetmiyor, ben de kiraya vereyim dedim. Seni gözüm tuttu delikanlı. Bu kız nereden arkadaşın senin? İkisi de gülmemek için zor tuttular kendilerini. Coşkun toparlanarak kibarca cevap verdi: - Benim hocamın kızı efendim. Yardımcı oluyor bana. Yaşlı kadın dik dik baktı ikisine de. Sonra yüz hatları gevşedi. Çok sevimli bir kadındı... DEVAMI YARIN