Safiye şaşkın bir şekilde bakıp kalmıştı. Uzun boylu, pala bıyıklı, altmış yaşlarındaki ev sahibi nasırlı parmağını tehdit eder gibi uzattı genç kadının yüzüne doğru: - Tam iki ay yahu, adam sandık sizi, evi verdik. Benim de ekmek yediğim malım bu, yeni evlenecek bir oğlum var, onun masrafları var. Rezil rüsva oldum dünürüm olacak insanlara. Evimin huzuru kaçtı yahu! Safiye kekeledi: - Halil vermedi mi amca kirayı? Bana verdim dediydi... Adam yüzünü buruşturdu sıkıntıyla: - Bırak, bana anlatma şu sahtekar kocanı. Bütün gün kahvehanede kumar oynamaktan başka bir iş yaptığı yok. Böyle sıkışınca da işte karısını sürer öne, kendi saklanır. Günlerdir arıyorum onu. Nerede? Safiye yutkundu: - Yok amca, gitti. Bizi de bıraktı gitti. Biz de kaldık oğlumla bir başımıza... Adamın bakışlarından bir şaşkınlık bulutu geçti ama çabuk toparlandı: - Hah! O adamdan bu beklenirdi zaten. İki aylık kiranında üstüne yattı. Aklın yok muydu senin bu adama varırken, görünen köy kılavuz ister mi? İçini çekti Safiye. Karar vermek, yargısızca infaz etmek ne kadar kolaydı insanlar için. Kime nasıl anlatırdı onunla evlenirken tek bir kelime dahi söz sahibi olamadığını. - Ben çalışıyorum amca, öderim borcumu. - Nasıl, ne zaman? Benim bekleyecek durumum yok. Çaresizce yalvarırcasına baktı genç kadın: - Ne olur amca, biraz anlayış göster. Bak tek başıma kaldım. İki üç kuruş kazanıyorum. Bir de bebeğim var biliyorsun. Biraz daha müsaade et. Ödeyeceğim inan ki, ben de sokakta kalmak istemem. Adam baştan ayağa süzdü Safiye'yi. Bakışlarındaki öfkenin yerini merhamet almıştı: - Tövbe tövbe, daha sen çocuksun be kızım. Adamın yüreğini acıtıyorsunuz yahu! Ben yardım derneği değilim ki, benim de geçimim var. İki kuruş emekli paramdan bir de bu evin kirasından başka gelirim yok. Sen dua et, bir çocuğun var, daha fazla olaydı o zaman ne yapacaktın? Sana on gün müsaade. Daha fazlası yok. Benim de bakmak zorunda olduğum bir ailem var. On gün sonra ya kirayı verirsin, ya da alıp pılını, pırtını toplar, çeker gidersin. Benden bu kadar... Safiye mırıldandı çaresizce: - Allah razı olsun amca... Adam söylene söylene uzaklaştı. Safiye içeri girip hemen oğlunu yatırdı. Öyle bir çıkmazın içindeydi ki... Hülya hanımlardan para isteyemezdi. İnsanlar hak ettiğinden fazlasını vermişlerdi. Çalışmadan neredeyse iki aylık para almıştı. Hem bu durumda gidip "para verin" demek, kendisine yapılan teklifi suiistimal etmesi demekti. Kış gelmişti. Daha ortada yakacak yoktu. Ağlamaya başladı sessizce. Aldığı ekmekten küçük bir parça kopartıp bir gün öncesinden evde var olan mercimek çorbasını yudumlamaya başladı. Hakan'ın ağlamasıyla kendine geldi. Koşup oğluna baktı. Çocuk kıpkırmızıydı. Kucağına aldı. Ateşler içinde yanıyordu küçük bebek. Gözlerini kapattı. "günler hep böyle mi geçecek ya Rabbi?" diye düşündü... DEVAMI YARIN