Hüveyda Hanım hıçkırıklar içindeydi. Bir tepsi börek yapmıştı oğluna yolluk için. Artık kendini tutamıyor, içindeki üzüntüyü gözyaşlarıyla dışına vuruyordu. Ahmet kaşlarını çatmış, annesinin yüzüne hiç bakmamaya gayret ederek birkaç parça giysisini askerden gelirken aldığı lacivert plastik çantanın içine dolduruyordu. Son parça giysisini de çantaya koyduktan sonra fermuarını kapattı. Saatine baktı: - Bir buçuk saat kaldı anam. Artık ağlama ne olur. Farzet ki askerlik bitmedi. Altı ay çabucak gelir geçer. Bu benim için hayat yolunda bir imtihan. Bunu da aşmam lazım. Hüveyda Hanım içini çekti ağlayarak: - Allah yardımcımız olsun oğlum, ne diyeyim, koca adamsın. - Ağlama ama... Seni gözyaşlarıyla bırakmayayım. Aklım bir de sende kalmasın. Durumuma göre sana da para yollamaya çalışacağım. Samim Ustaya telefon ederim. Oradan alırsın haberlerimi. Elmas'a da kızma sakın ana! O kızın bir suçu yok biliyorsun, diyerek sarıldı annesine genç adam. Başını iki yana salladı yaşlı kadın: - Yok yavrum tövbe... Neden kızayım günahsız yavruya. O ne yaptı ki? Gönül ferman mı dinliyor? Ahmet bağrına bastı annesini: - Benim güzel anam, benim sevgi dolu anam, benim duygulu anam... Göreceksin her şey çok güzel olacak... Tam bu sırada çalındı evin kapısı. Ana oğul birbirlerine baktılar. Ahmet hemen kapıya yöneldi. Kapının önünde Elmas'ı görünce hayretle baktı genç kıza. Dışarıdan içeriye insanın canını yakan bir soğuk girmişti. Genç kızın yüzü pençe pençe kızarmıştı soğuktan. - Elmas? Ne işin var burada? - Sani uğurlamaya geldim Ahmet. Zor çıkabildim evden bin bir yalanla. Her şeyi göze alıp geldim. Delikanlı hemen kızı içeri aldı. Hüveyda Hanım yeniden ağlamaya başlamıştı. Elmas onun elini öptü: - Hep benim yüzümden Hüveyda ana! - Yok kızım, o nasıl söz, sen ne yaptın ki, sevmek suç mu? - Suçmuş ki cezasını ödüyoruz hep birlikte. Ahmet onu teselli etti: - Böyle konuşma. Ben döneceğim. O zaman hep birlikte mutlu yaşayacağız. Her güzel şeyin bir bedeli vardır Elmas. Biz başından ödeyelim bu bedeli. Göreceksiniz her şey güzel olacak. Elmas ses çıkartmadı. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Cebinden kenarları oyalı bir mendil çıkarttı: - Al, bunu sana işledim. Dün bütün gece bitirdim Ahmet. Beni hatırla diye... Ahmet mendili alıp kokladı, gözlerini kapattı: - Seni hiç aklımdan çıkartmayacağım ki hatırlayayım. Ceketini giydi. Çantasını aldı. Önce annesine doğru yöneldi. Elini öptü yaşlı kadının. Sarıldı: - Kendine iyi bak. Merak etme. Bir derdin olursa Samim Ustaya söyle. Sonra Elmas'la vedalaştı... Çantasını aldı bir kez daha döndü ağlayan iki kadına: - Sizi önce Allah'a, sonra birbirinize emanet ediyorum. Hoşça kalın. > DEVAMI YARIN