Aylin elini yüzünü yıkayıp üzerini değiştirdikten sonra oturma odasına geldi. Cevat Bey her zamanki gibi kanepeye bağdaş kurup oturmuş, gözlerini televizyona dikmiş, sessizce sofranın hazırlanmasını bekliyordu. Aylin onun hemen yanına ilişti. - Nasılsın bakalım babacığım? Cevat Bey sevgiyle baktı genç kıza: - İyiyim kızım, çok iyiyim. Ya sen? Sen neler yaptın? Aylin dudaklarının ucuna kadar kelimeleri güçlükle zapt etti. Cevat Beye Onur'dan bahsetmenin sırası olmadığını düşünmüştü bir an. Kendi kendini sorguladı: "Neden böyle bir ihtiyaç duydum ki? Daha tanımıyorum, etmiyorum... Neden bu kadar etkisinde kaldım bu adamın? Silkelendi." Onur'dan ayrıldığından beri kafası karmakarışıktı. O genç adamın konuşmasından, safiyetinden, sevgi ve hayranlık dolu bakışlarından etkilenmişti. Bu sırada Hayriye Hanım içeriye girdi: - Haydi bakalım yemek tamam... Aylin hemen fırladı. Bir iki dakika içinde sofrayı kurmuştu. Dumanı tüten tencereyi sofraya getiren Hayriye Hanım yan gözle kocasına baktı. Cevat Beyin heyecanını görünce her zaman olduğu gibi yine kıkır kıkır gülmeye başladı. Neşe içinde yediler yemeklerini. Aylin hastaneden bahsetti. Poliklinikte ne kadar yoğun olduğunu anlattı. Konuşurken bir yandan da Cevat Beyi inceliyordu. Sonunda dayanamadı: - Baba, senin neyin var? Yaşlı adam irkildi: - Yok bir şeyim kızım, neyim olacak ki... Omuzlarını kaldırdı genç kız: - Bilmem, sanki çok dalgınsın gibi geldi bana, bir şey mi oldu dedim... Telaşla itiraz etti yaşlı adam: - Sana öyle gelmiş, karnım tok, sırtım pek! Hayriye Hanım bir kahkaha patlattı: - Babanın karnı doydu mu bütün sıkıntıları bertaraf edilmiş demektir. Hâlâ öğrenemedin mi kızım? Aylin de gülmeye başlamıştı. Sofradan kalktılar. Yemek üstüne genç doktorun pişirdiği sade kahvelerini içtiler. Birlikte yedikleri her akşam bu kahveler mutlaka içiliyordu. Aylin'in ailesiyle birlikte mutlu bir hayatı vardı. Çocukluğu da böyle geçmişti. Hem Cevat Beyden, hem de Hayriye Hanımdan bir çocuğun ihtiyacı olan şefkati, sevgiyi, ilgiyi fazlasıyla görmüştü. Çok sevdiği bu iki insanın öz anne ve babası olmadıklarını öğrendiği gün akşama kadar konuşmamıştı. Ama akşam olunca hiçbir şey söylemeden yanlarına gelmiş, ikisinin de boyunlarına sarılmış, onları öpücüklere boğmuştu. O günden sonra bu konu hiç açılmamıştı... Aylin kendisi dünyaya getiren insanların bir yerlerde yaşadığını biliyordu ama onların kim olduğunu, ne yaptıklarını öğrenmek istemiyor, onları yok sayıyordu. Ne Cevat Bey ne de Hayriye Hanım bu konu hakkında bir daha bir tek kelime bile konuşmaya cesaret edememişlerdi. Aylin'in neler hissettiğini, ne düşündüğünü bilmiyorlardı. Ama bilinen ve görünen gerçek onlara yetiyordu. Aylin ikisine de öz ana babası gibi inanılmaz bir sevgiyle bağlıydı... > DEVAMI YARIN