Doktor Ferit Yılmaz başını kaldırıp biricik oğlunun sözlüsünü görünce hıçkırıklara boğuldu, sarsılarak ağlamaya başladı. Esra şaşırmış, yardım istermişcesine etrafına bakınıyordu. Bu sırada Haldun Demir göründü oda kapısında. Manzarayı görünce her ikisini de içeriye çağırdı. Esra bir robot gibi yürüdü odaya. Koltukta oturan bembeyaz olmuş yüzü, çökmüş gözaltlarıyla sanki on yaş ihtiyarlamış gibi görünen Nevin hanıma baktı. Yaşlı kadının dudakları titredi, duyulur duyulmaz bir sesle: - Esra'cığım, güzel kızım, Serdar'ım ölüyor artık... Genç kız boynuna sarıldı onun. Başını ellerinin arasına aldı, gözlerini yukarıya kaldırarak dudaklarını ısırdı; - Ne oldu, nereden çıktı durup dururken? İnanamıyorum... Nevin hanım yan gözle doktor Haldun beye baktı. Onun biraz önce söylediklerini hatırlamış olacak ki hemen toparlandı, gözlerini sildi elindeki kenarları işlemeli mendili ile. - Birkaç gündür ateşlendi güzel kızım. Üşüttü sandık. Babası ilaç verdi, ama toparlanamadı. Ferit baban da bir kan tahlili yapalım dedi, belki iltihabi bir durum vardır diye. Yutkundu... Sesi incelmiş, titremeye başlamıştı. Devam etti güçlükle. - Bir aldık ki sonuçları... Ağlamaya başlamıştı yeniden. Esra tekrar sarıldı onun boynuna. Ne diyeceğini bilemiyordu. Haldun beye döndü, yalvarırcasına bakıyordu gözleri: - Hocam, hiçbir şey yapılamaz mı? - Esra'cığım, sen de doktor sayılırsın Serdar gibi. Biliyorsun, biz elimizden geleni yapacağız. Umarım, dilerim, Allah yardım etsin de harikulade, beklenmedik bir şey oluşsun. Ben istemez miyim...Allah'tan ümit hiçbir zaman kesilmez, bunu düşünün hep. Ama Ferit'e ve hanımefendiye de söyledim, moralini yüksek tutmanız lazım. Sakın yanında ağlamayın. Zaten duygulu bir çocuktur Serdar, biliyoruz değil mi? İyice kahrolur. Başını sallamakla yetindi Esra. Bir eliyle Nevin hanımın saçlarını okşuyordu. Ferit bey de ağlamasını kesmiş, dalgın bakışlarını yere dikmiş, belki de odada konuşulanları duymuyordu bile. - Oda numarası kaç Serdar'ın hocam? Haldun bey numarayı verdi. Esra yavaşça kalktı. Dönüp bitkin durumdaki zavallı anne ve babaya baktı. Gözbebekleri bir anda dolan yaşlarla parlamaya başladı. Hiçbir şey söylemeden çıktı odadan. *** Meral zoraki bir kahkaha attı. Elindeki su bardağını komodinin üzerine bırakıp hafifçe Serdar'ın saçlarını karıştırdı. Başını yana çevirip söylendi: - Yani öyle bir çocuksun ki adamı en olmayacak yerde güldürüyorsun... Tövbe tövbe... Serdar ise gayet neşeli bir şekilde cevap verdi: - E, yalan mı? Şimdi bir düşün, saçlarım dökülecek, kel kalacağım, başımın arka tarafında kafatasım şekil olarak yamuk. O meydana çıkacak, bütün karizmam gidecek. Ciddiyim, annemin peruklarından birini aşır benim için, onu kafama geçirip güzel bir şekil veririz, yani peruğu tıraş ederiz, erkek saçı yaparız. DEVAMI YARIN