Sermet bütün gün inşaatları dolaşmıştı. Hiçbir yerden olumlu bir cevap alamamış, nafakasını çıkaracak bir saatlik bir iş bile bulamamıştı. Gittiği her yerde kapılar yüzüne kapanmıştı. Umutsuzluk çökmüştü sonunda adamın içine. Sinirli ve kırık bir şekilde kahvelerden birine girdi. Bir çay söyleyip boş masalardan birine oturdu. Yorulmuştu. Buraya gelirken kendini her şeyin tereyağından kıl çeker gibi gideceğine inandırdığı için karşılaştığı olumsuzluk allak bullak etmişti dünyasını. Sıkıntıyla soludu. Çayından bir yudum aldı, sigarasından derin bir nefes çekti. Cebindeki para taş çatlasa birkaç hafta daha idare ederdi. Sabri'ye dünya kadar borcu olmuştu. Yan masada oturan adamın dikkatle kendisine baktığını fark etmeden düşüncelerine dalmış, hatta kendi kendine anlamsız şeyler mırıldanmaya başlamıştı. Yan masadaki uzun yüzlü, gözlerinin altı çökmüş, soluk yüzlü adam sandalyesini alıp onun masasına yaklaştı: - Selamünaleyküm birader, misafire yerin var mı? Sermet hayretle baktı adama. Otuz beş, kırk yaşlarındaydı. Kocaman elleri vardı. Gülümsedi: - Buyur kardeşim, otur... Adam rahat tavırlarla oturdu. Kahveciye seslendi: - Mustafa, iki çay yolla bize... Sermet sevinmişti iki laf edecek birini bulduğu için. Adam arkasına yaslandı: - Benim adım Turgut. Sen yenisin galiba... Memleket neresi? Sermet başını salladı: - Yeniyim birader... Bingöl'ün Genç ilçesinden geldim. Daha yeni taşındım. Malum geçim sıkıntısı... Burada belki nafakamızı bulabiliriz diye düşündük. Bütün gün dolaştım ama hiçbir şey yok. Söylendiği gibi değilmiş İstanbul... Ekmek aslanın ağzında galiba... Turgut kahvecinin getirdiği çayın birini Sermet'e doğru uzattı. Diğerini önüne çekip şekerini karıştırdı: - İşini bilirsen kolaydır burada para kazanmak... Sermet şaşkın bir şekilde baktı adamın yüzüne. Gözlerini kıstı: - Nasıl olacak bu iş? - Konuşuruz. Ben yedi sene önce göçtüm İstanbul'a. Üç sene süründüm. Ama şimdi şükür iyiyim. Ekmek paramı kazandığım gibi durumum da iyi. Sadece bileceksin... Sermet heyecanlanmıştı: - Ne iş yapıyorsun birader? Turgut anlamlı bir şekilde gülümsedi: - Pazarlama diyelim... Bir şey anlamamıştı Sermet. Turgut elini cebine attı: - Önce moralini düzelt bakalım. Sana bir ilaç vereyim, bütün sıkıntıların anında yok olup gider. Ne ağrın, ne sızın, ne de derdin kalır. Ben her gün bir tane içerim. Dünyaya daha tozpembe bakarsın, hiçbir şeyi dert etmezsin kendine. İster misin? Sermet başını salladı: - Gerçekten öyle bir şeye ihtiyacım var. Yoksa çıldıracağım!.. > DEVAMI YARIN