Yasemin kaşlarını kaldırdı, sesinde biraz hüzün vardı. Tane tane konuştu: - Hayır baba, kimsenin gözü doymadı demesine fırsat verme. Bu kadarcık dükkan yetiyor bize. Çoğaltıp ne yapacaksın? Ancak yetişiyoruz gördüğün gibi. Fazlasına gerek yok. Böyle geldik, böyle tutunduk, böyle gitsin. Elin ağzı torba değil. Şeref usta doymadı demesin kimse. Neme lazım! Şeref başını salladı hak verircesine: - Doğru dedin kızım, çok doğru dedin. Allah'a şükür şurada eksiksiz yaşayabiliyoruz. Fazlasına ne gerek var. Böyle mutluyuz. Değil mi güzel kokulu Yasemin'im? Genç kız sokuldu babasına. Başını omzuna dayadı. Gözlerini kapattı: - Benim için çok önemlisin baba. O kadar değerlisin ki... - Canım kızım... diye mırıldandı Şeref. Sevgi ve şefkatle okşadı kızının başını. Bir müddet oturdular yan yana. Hafif bir rüzgar esiyordu. Denizin usul usul hışırtıları geliyor, esen rüzgar iyot kokusunu yayıyordu etrafa. Ay yarımdı. Karşı kıyıda Körfezin öte tarafı karanlık bir silüet halinde görünüyor, uzaklardan gece balığa çıkan motorların tekdüze sesleri geliyordu. Şeref derin bir nefes aldı: - Bir de mezun olduğunu görsem... Yakın bir yerlere tayinin olsa... Deme gitsin. Yarından sonra sen çoluk çocuğa karışınca da bir köşeye çekilir otururum artık. Bırakırım bu işi. Yasemin kıkırdadı: - Sen de beni bir an önce başından atmaya çalışıyorsun herhalde babacık! Şeref geriye doğru çekilip gücenmiş gibi baktı kızına: - Başımdan atmak mı? Kız sen deli misin? Neler söylüyorsun? Senin evlenip mutlu bir yuva kurmanı beklemek her baba gibi benim de hakkım. Yasemin küçük bir kahkaha attı: - Şaka söyledim baba. Ama ben daha evlenmeyi düşünmüyorum ki... Şeref başını hafifçe yana çevirdi: - Sus kızım, olur mu öyle şey... Sonra etrafına bakındı. Gecenin sessizliği garip bir huzur veriyordu insana: - Haydi kızım yatalım artık. Çok geç oldu. Sabah Mordoğan'a ineceğim ben. Biraz malzeme almam lazım. Salatalık bir şeyler ve yağ almalıyım. Az kalmış. Baba kız yavaşça doğruldular. Masaları içeriye alıp dükkanı kapattılar. Yürüyerek elli metre ötedeki evlerine doğru ilerlediler. Ertesi sabah Yasemin saat dokuza doğru geldi dükkana. Mustafa çoktan gelmiş, lokantanın önünü sulamış, masaları çıkarmıştı. Şeref ise evden dükkana uğramadan gitmişti Mordoğan'a. Yasemin mutfağa girdi. Her taraf pırıl pırıldı. Salatalık malzemeleri dolaptan çıkartıp büyükçe bir leğene koyup üzerlerine su doldurdu. Bir saat kadar tuzlu suyun içinde beklettikten sonra yıkayıp yıkanmış halde saklıyordu. Servis için kolay oluyordu böylesi. O sırada Mustafa seslendi mutfağa: - Abla bakar mısın? Ellerini kurulayarak çıktı. Dört tane genç masalardan birisine oturmuşlar gülüşüyorlardı. DEVAMI YARIN