Şevval ve Tamer birkaç defa daha bir araya gelmişlerdi. Bu karşılaşmalarda Şevval her zamanki gibi kendinden emin ve kararlı tutumuyla Tamer'in kendisine yaklaşmasını engellemiş, onun kafasının içindeki düşünceleri açığa çıkarmasına izin vermemişti. Hazal imtihanı kazanmıştı. Birkaç hafta sonra Paris'e uçacaktı. Şevval kızının hazırlıklarıyla meşguldü. O gün işe geç gidecekti. Hazal ise vize işlemleri için erkenden çıkmıştı. Genç kadın giyinmesini yeni bitirmişti ki kapının çalındığı duyup hızla o tarafa yöneldi. Kapıyı açınca hayretle gözlerini açtı. Tamer duruyordu karşısında: - Tamer? Hayrola bir şey mi oldu? Genç adam başını iki yana salladı: - Hayır, vaktin varsa biraz konuşmak istedim. İş yerini aradım, bugün geç geleceğini söylediler. Evde olduğunu tahmin ettim. Müsait misin? Şevval omuzlarını kaldırdı: - Çıkmak üzereydim ama erteleyebilirim, girsene... Kenara çekilip genç adama yol verdi. Biraz sonra salonda karşılıklı oturuyorlardı. Şevval her zamanki gibi asil duruşuyla, kocasının konuşmasını bekliyordu. - Uzun zamandır bunları söylemek istiyordum Şevval... Sana çok büyük haksızlıklar yaptığımı biliyorum. Ama gerçekleri görüyorum artık. Bu konuşmayı yapabilme cesaretini toplayabilmek adına günlerdir uykusuzum. Bu cesareti çok zor toplayabildim. Ne olur bu yüzden sözümü kesmeden dinle beni... Şevval omuzlarını kaldırdı: - Seni dinliyorum. Tamer derin bir nefes aldı. Konuşurken Şevval'in yüzüne bakamıyordu: - Ben yaptıklarımı biliyorum. Nasıl suçlu olduğumu da biliyorum. Kendimi affettirmek için senden özür dilemekten başka yapacak bir şeyim de yok, onu da biliyorum. Ama sen aklı başında bir kadınsın, beni anladığını umuyorum. Her şeye yeniden başlamak için çok mu geç? Şevval bir süre hiç konuşmadan karşısındaki çaresiz adamın yüzüne baktı. Bir elini şakağına dayamıştı. Uzun süren bir sessizlik oldu. Tamer sonunda kafasını kaldırıp karısının yüzüne baktı. Şevval'in gözlerini görünce korkuyla eğdi başını yeniden. - Bunlar son derece insani istekler Tamer! Genç adam hayretle kaldırdı başını yeniden. Şevval düşünceli görünüyordu: - Seni elbette ki anlıyorum. Geçmişin sorgusunu yapmayı da düşünmedim hiçbir zaman. Biliyorum, kestirip atmamdan korkuyorsun; ama kestirip atmayacağım. Böyle bir arzunun karşısında benim de düşünmem gerektiğini kabul edersin sanırım. Yanlış yapmaktan ben de senin kadar korkuyorum artık...