Sibel bir külçe gibi yığılıverdi!

A -
A +

Serdar parmaklarını saçlarının arasına geçirip başını geriye doğru çekti. İnanılmaz bir baş ağrısıyla uyanmıştı. Sibel'in anlattıklarını duyduktan sonra eve gelir gelmez odasına kapanmış, akşam yemeğine bile inmemişti. Coşkun iki kere odasına gelip neyi olduğunu sormuştu oğluna. Serdar her seferinde yorgun olduğunu, dinlenmeye ihtiyacı olduğunu söyleyerek savmıştı babasını... Bugüne kadar annesinin babasından önce evlenmiş olduğunu hiç duymamıştı. Gerek dedesi, gerek anneannesi, annesi, babası ve Sibel ustaca saklamayı becermişlerdi; ama aklını kurcalayan bir soruya cevap veremiyordu: Neden saklamak ihtiyacını duymuşlardı! İnsanlar evlenirler eğer geçinemezlerse ayrılırlardı. Bunda ne utanacak bir şey vardı, ne de gocunacak. Neydi bu ketumluğun sebebi? Sabahı sabah etmişti genç adam. Sürekli Pelin'in cep telefonunu aramış ama her seferinde ulaşılamaz mesajıyla karşılaşmıştı. Oradan ayrıldığından beri ulaşılamıyordu genç kızın telefonuna. Ani bir kararla fırladı yatağından. Hemen tıraş olup giyindi. Alev Hanım kahvaltı masasındaydı. Oğlunu görünce gülümseyerek atıldı: - Kalktın mı yavrum? İyi misin bari? Dün çok endişelendirdin beni... Gel kahvaltını yap! Serdar başını iki yana sallayarak kapıya yöneldi: - Hayır anne, canım istemiyor, acele işim var, çıkıyorum. Alev'in başka bir şey söylemesine meydan bırakmadan fırladı evden. Koşar adımlarla arabasına bindi. İlçe nüfus müdürlüğüne girdiği zaman evden çıkalı daha yarım saat olmamıştı. Görevli memurdan Alev Erkmen adına vukuatlı nüfus belgesi istedi. Nüfus memuru kimliğini istedi. Uzattı. Heyecanlıydı. Biraz sonra eline tutuşturulan belgeye dikkatle baktı. Boşanma tarihi ile tekrar evlenme tarihine baktı. Boşanmasından yirmi iki gün sonra evlenmişti annesi. Gözlerini kıstı. Coşkun'la evlenme tarihine bakılırsa kendisi yedi aylık doğmuştu. Düşündü. Hiç kimse bundan bahsetmemişti kendisine. Gözlerini kapattı: - Olamaz... yoksa? Derin bir nefes aldı. Kendisini, kafasını toplamaya çalıştı. Yeniden baktı belgeye. Yanılmıyordu. Hemen arabasına atlayıp hastaneye doğru yol almaya başladı. Sibel geleli henüz birkaç dakika olmuştu. Yeniden karşısında Serdar'ı görünce tedirgin oldu. - Serdar, hayırdır oğlum? - Bana her şeyi anlattığına emin misin Sibel abla? Sibel dudaklarını ısırdı. Aklına gelen şeylere ihtimal veremiyordu ama korkarak sordu: - Ne var ki oğlum? Ne oldu? Elindeki belgeyi masanın üzerine koydu Serdar: - Ben yedi aylık mı doğdum abla, yoksa babam Turgay Köker mi? Sibel sallandı olduğu yerde, vücudu titredi ve kendini külçe gibi koltuğuna bırakıverdi... DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.